Çarşamba, Aralık 28, 2005

Yılbaşı Menüsü

Merhabalar,

Yıl sonu diye bu aralar işlerim yoğun, dün akşam da yılbaşı gecesi eşimin ailesinin bize yemeğe geleceğini öğrendim. Elim ayağıma dolaştı, ne hazırlasam, nasıl yetişsem diye panik olmuş durumdayım. Hızlıca yapabilceğim yemeklerden oluşan bir menü hazırladım. Sizlere de fikir verebilir diye burada paylaşmak istedim.

  • Domates çorbası ( Tamek domates suyu ile yapıyorum : 3 bardak su, 2 bardak süt )
  • Mevsim salata (domates, salatalık, marul, kırmızı biber)
  • Havuç-turp rendesi ( bol limonlu )
  • Yoğurtlu kereviz salatası
  • Mercimek köfte
  • Sarımsak soslu brokoli
  • Patatesli kıymalı yufka böreği
  • Kestaneli mantarlı tavuk but (Lezzet dergisi Ekim 2005)
  • Bademli pilav
  • Tiramisu
  • Sütlü Nuriye (Emiroğlu'ndan)
  • Meyve
  • ve tabii ki bol çerez

Mutfak telaşında olan herkese kolay gelsin.

Kestaneli mantarlı tavuğu henüz denemedim, ama malzemeler açısından kolay gibi görünüyor. Dergiden yapılışını aktarıyorum.

Malzemeler

  • 1 paket Kafkas Kestano
  • 6 but (baget kısmı) - ben bütün but ile yapacağım
  • 1 su bardağı mantar
  • 1 su bardağı sıcak su
  • 1 çorba kaşığı domates salçası
  • 1 çorba kaşığı biber salçası
  • 3 çorba kaşığı sıvıyağ
  • Yarım limonun suyu
  • 1 çay kaşığı karabiber + tuz

Yapılışı

Tuz, karabiber ve limon suyunu bir kapta karıştırın. Tavuk butlarını ekleyip 10 dakika bekletin. Mantarları nemli bir bezle silip dilimleyin.

Sıvıyağı tencere kızdırın. Tavukları ekleyip sık sık çevirerek kızartın. Domates ve biber salçasını, mantar ve 1 bardak sıcak suyu ilave edip karıştırın.

Kestaneleri ekleyin. Tencerenin kapağını yarı açık olarak kapatıp kısık ateşte 15 dakika pişirin. Servis tabaklarına paylaştırıp servis yapın.

Cuma, Aralık 23, 2005

Hobi Dünyası

Cuma günleri Hürriyet Gazetesi ile birlikte CD uygulamalı Hobi Dünyası - Takı Tasarımı eki veriliyor. Dergi, gazete ile birlikte 2 YTL. VCD'de dergideki 6 proje uygulamalı olarak anlatılıyor. Bu sabah heyecanla aldım, akşam eve erken gidebilirsem izleyeceğim. Takı meraklılarına duyurulur.

www.hobidunyasi.com.tr

Salı, Aralık 20, 2005

Madrid : Palacio Real

Aradan epey zaman geçti. En son 20 Kasım'da Madrid'e Giriş başlığıyla yazmışım. Uzun aradan sonra kaldığım yerden devam edeyim. Biraz bölük pörçük oldu, ama hem kendime arşiv olsun hem de sizlerle bir şeyler paylaşayım diye yazmaya devam ediyorum. Merak etmeyin az kaldı, bugün tatilin sondan ikinci günündeyiz.

Ağustos ayında gitmiş olmamıza rağmen hava ilk defa güneşliydi. Sabah erkenden (9'da) otelden fırladık, ilk durağımız Palacio Real (Kraliyet Sarayı), giriş ücretli, ama ne kadar oloduğunu artık hatırlamıyorum:(

İspanya'da kraliyet devam ediyor, ancak artık burda oturmuyorlarmış. Sadece resmi törenlerde geliyorlarmış. İspanya'da iç savaş yaşansa da Fransa'da olduğu saraylar talan edilmediğinden bu sarayın içinde eşyalar duruyor. Dolmabahçe sarayının biraz daha büyüğünü düşünebilirsiniz.

Odalarda süslemeler çok gösterişli. Hatta aynı anda 160 kişinin oturabileceği upuzun bir yemek masasının olduğu bir yemek odası var.



Aşağıdaki resim 1594'te II.Felipe tarafından sarayda kurulmuş eczanenin odasından bir görüntü. İçlerinde şifalı bitkilerin olduğu vam ve seramik kavanozlar, çekmeceler var. Hatta el yazması ilaç tariflerinin olduğu defterler de var.
Kraliyet Silahhanesinde ise bir silah kolleksiyonu ve kralite ailesinin kullandığı zırhlar var. Dikkatli bakınca bazı zırhların üzerinde delik ya da ezikler görülebilir. 10-15 yaşındaki çocuklar (prensler için hehalde) için yapılmış zırhlar da var. İçerisi hafif loş olduğundan olsa gerek sanki atlar harekete geçecek gibi insanın içi ürperiyor.

Madrid'de de bir Colon meydanı var ve ortasında Barcelona'da olduğu bir Kolomb heykeli var. Ayrıca Kristof Kolomb'un Amerika'ya yaptığı gezileri anlatan aşağıdaki fotoğraftaki 4 büyük modern beton heykel var.


Bu heykellerin hemen yakınında Arkeoloji müzesi var. İstanbul Arkeoloji müzesini görmüş biri olarak burayı beğenmedim. Bir arkeoloji müzesinde neler olur diye görmek için bence İstanbul'a gelmeliler. Eser sayısı azdı ve çok göstermek için dağınık koymuşlar, konu dışı eserlerle süslemişler.

Burdan çıktıktan sonra koştur koştur İspanyolların Amerika'daki sömürgelerinden, örneğin Mayalardan, getirdikleri eserlerin sergilendiği Museo de America'ya gitmek üzere yola çıktık. Müzenin hemen yakınında metro çıkışı yoktu, yol inşaatı olduğu için otoyolun öteki tarafına geçmeyi beceremedik. Cumartesi günleri de müze 15:00'te kapandığı için bu müzeyi görmeyi çok istemiş olmamıza rağmen yetişemedik (pazar günleri de kapalı).

Pazartesi, Aralık 19, 2005

Ye # 6

Yeni bir bloglar arası etkinlikte beraberiz. Logodan da anlaşılacağı gibi bu ayın meyvesi AYVA.

Şimdiden hoş geldiniz.

Aslında şubat ayı etkinliğini misafir edecektim. 14 şubat sevgililer günü ertesi olacağı için ne seçsem diye kitapları, dergileri kurcalamaya başlamıştım. Ama değişiklik olsun diye de sebze düşünüyordum. Böyle bir kararsızlık yaşarken Hatice, hamileliğinden dolayı Filiz’in yemek etkinliğini ocak ayında misafir edemeyeceğini haber verdi.

Sizleri bir ay önce misafir edeceğim için aldı mı beni bir telaş. Akşam eve gittim, bütün dergileri, kitapları döktüm, Google ve blogsearch’un altını üstüne getirdim. Bu etkinlik süresinde hem yılbaşı hem de Kurban bayramı olduğu için ona göre bir şeyler seçmeliydim. İçimdeki ses ısrarla “kereviz, kereviz” diye bağırıyordu, ama blogsearch’te bir arattım ki, geçtiğimiz 2 ay içinde maşallah en az 30 tane kerevizli tarif var.

Hem etli yemeklere yakıştığı, hem de tatlısı çok güzel olduğu için, hem de ocak ayı için Filiz’in de aklından geçtiği için AYVA’ya karar verdim. Logo Hatice’nin tasarımı, yardımları için teşekkürler.

Ayva çok uzun çağlardan beri bilinen ve tarihsel geçmişi olan meyvalardandır. Botanik ismi "pyrus cydonia" olan ayva gülgiller familyasındandır.

Roma uygarlığında parfümden, bala kadar herşey için ayva ağacının meyvesi ve çicekleri kullanılırdı. Ayrıca bağlılığın işareti olarak verilir ve aşk sembolü sayılırdı. Dörtbin yıldan fazla Akdeniz ve Asya ülkelerinde yetiştirildiği bilinmektedir. Batı Asya ve tropikal ülkelerin meyvesi daha yumuşak ve daha suludur.

Soğuk iklimlerde yetişen bu meyve, sarı renkli güzel görünümlü hoş kokulu ve ağırdır. Kabukları ve etli kısımları da serttir, yenildiğinde ağızda mayhoş bir tat bırakır. Sıcak ülkelerde ise kabukları daha yumuşaktır ve çiğ yenilebilir. Rengi yeşilden sarıya değişir ve tadı elma ile şeftali arasındadır. Pişirildiğinde çiğ yenildiğinden daha lezzetli ve hoş kokulu olur. İçerdiği yüksek pektinden dolayı reçel, pelte, şekerleme yapılır. Ekim ayından aralık ayına kadar marketlerde yer alır. Satın alırken büyük, sert ve sarı olanlar seçilir. Plastik torbaya sarılarak buzdolabında 2 ay saklanabilir.

Kaynak : http://www.bigglook.com/biggmenu/meyve/ayva.asp

Eskilerin inanışına göre eğer ayva bol ise kış sert geçermiş. Sabah gazetesindeki habere göre Manisa’nın Sarıgöl ilçesinde ayva bereketi yaşanıyormuş, haberiniz ola!

17 Ocak tarihine kadar ayvalı tarifinizi hazırlayıp, 17 Ocak'ta da sitenizde yayınlayıp, bana mail linkinizi yollayarak Ayva-YE'ye katılabilirsiniz... “Katılmak istiyorum ama bir sitem ya da blogum yok” diyorsanız, tarifinizi ve resmini bana maille yollarsanız burda yayınlayabilirim.

Eğer etkinliğin logosunu sayfanıza koymak isterseniz bana bir mail atmanız yeterli. İlgili kodu gönderebilirim. (Buraya kopyalayınca formatı bozuluyor da)

17 Ocak’ta yepyeni bir yılda güzel tariflerinizle buluşmak dileğiyle…

Sevgiler,

Nurdan

Çarşamba, Aralık 14, 2005

Kestaneli Çikolatalı Muffin


Bu ayki yemek etkinliklerinin konusu kestane, sevgili Devletşah bu ay bizi sitesinde misafir ediyor. Kestaneyi o kadar çok severim ki, öğün niyetine yiyebilirim. Ayrıca bir çok kuru yemişe oranla kalorisi daha düşük.

Bu ayki etkinliği kesinlikle kaçırmamak için tarfilerimi belirledim : muffin ve kurabiye. Muffinleri önceden yaptığım için tarif hazır, ancak kurabiyeyi yapmaya zamanım olmadı. Halbuki kestane şekerim, kurabiye kalıprım bile hazırdı.

İnternette kestaneli pasta, kestaneli pilav tarifleri o kadar çoktu ki, pasta yapan arkadaşlarımız şimdi neler neler döktürmüşlerdir. Biraz kolaya kaçıp, biraz da evde tüketilme durumunu düşünerek muffin yapmaya karar verdim. Tarifin orjinali Pastacı Burcu'dan.

Malzemeler:
  • 2 yumurta (oda sıcaklığında bekletilmiş)
  • 4 kahve fincanı tozşeker
  • 2 kahve fincanı sıvı yağı (zeytinyağı kullandım)
  • 2 kahve fincanı yoğurt
  • 6 kahve fincanı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 3 çorba kaşığı kakao ( kestanenin tadını bastırmasın diye 2 kaşık kullandım)
  • 100 gr Kestano (Kestane çerezi)
  • 6 tane bitter madlen çikolata
Yapılışı:

Burcu'nun tarifini aynen aktarıyorum;

"Bu ölçülerde yaklaşık 14 adet muffin çıkıyor. Öncelikle fırınımızı 170 dereceye getirip ısıtmaya başlayalım. Yumurtalarımızı ve şekerimizi mikser ile iyice rengi beyazlaşana kadar mikser ile çırpalım. Yoğurdu ve sıvı yağı ekleyip 1 dakika daha çırpalım. Üzerine un,kabartma tozu ve kakaoyu eleyerek ekleyelim. Hepsini mikser ile homojen bir karışım elde edinceye kadar çırpalım. En son damla çikolatayı ekleyip tahta bir kaşıkla karıştıralım. Muffin kalıplarımıza muffin kağıtcıkları yerleştirip karışımımızı eşit miktarda dağıtalım. Üzerilerine damla çikolata serpiştirelim. Artanı saklayıp muffinler piştikten sonra tekrar kalıplara döküp pişirebilirsiniz. Bekletmenin bir sakıncası yoktur. Muffinler yaklaşık 40 dakika üzerileri kızarıp şişene kadar pişmelidir. Piştikten sonra tezgahta 10 dakika soğutup servis tabağına alabiliriz."

Kestaneleri ufak ufak doğrayıp karışıma ekleyelim, bir tahta kaşık yardımıyla karıştıralım. Yarım madleni üçe kırıp muffinlerin içine batırın. Her bir muffin için yarım bitter madlen yeterli oluyor. Benim fırınımda 30 dakika pişmesi için yeterli oldu.

Pazartesi, Aralık 12, 2005

Kahvaltı

Sevgili Sennur haftasonu beni kahvaltıya davet etmiş, gitmemek olmaz değil mi? Benim için kahvaltı günün en önemli öğünü. Hem yemesi, hem de masa hazırlaması zevkli. Misafirleri yemek yerine kahvaltıya çağırmayı seviyorum.

Gelelim soruların cevaplarına:

Normal bir günde nasıl kahvaltı yapıyorsun?
Sabahları acaip susamış uyanıyorum, hemen bir bardak su içiyorum. Hafta için evde kahvaltı yapmak için pek fırsatımız olmuyor. O nedenle iş yerine götürmek için evde peynirli, domatesli sandviç hazırlıyoruz. Eğer sabahları poğaça ile kahvaltı yaptıysam öğleni zor ediyorum. Bazen de işyerindeki kupamın içine kornflakes koyup üstüne pipetle süt döküyorum. Bardağın içinden kaşıklarken blogları dolaşıyorum. Özellikle ucundan kıvrılabilen pipetleri olan küçük sütleri tercih ediyorum, aksi takdirde sütü dökmek zor oluyor.

Ben orta okuldayken (eyvah şimdi yaşım çıkacak ortaya) Çernobil patlaması olmuştu. Ondan sonra evde uzun süre çay içilmedi. Her sabah bir bardak sütü içmem gerekiyordu, hala da sabahları süt içemem. İlla ki bir bardak açık çay olacak.

Hafta sonu nasıl kahvaltı yapıyorsun?
Haftasonu eğer acele evden çıkmayacaksak güzel bir kahvaltı hazırlıyoruz. Reçel, bal, fındık ezmesi ( özellikle Oydi), siyah ve yeşil zeytin, omlet ya da haşlanmış yumurta...

Ne zaman kahvaltı yaparsın?
Haftaiçi 8:30-9:00 civarı, haftasonu da en geç 10:00'da. Güne geç başlamayı sevmiyorum, ama yorgun olunca haftasonu uykumu iyice almadan kalkamıyorum.

Belirli aile gelenekleriyle veya inanışlarıyla büyüdün mü, bunlar neler?
Kahvaltıya özel bir şey yok, ama mümkün olduğunca yemekleri birlikte yemeye çalışırız. Annem ve babam sabah 4'te kalkıp bir yere gidecek olduklarında bile mutlaka kahvaltı yaparlar :)

Beslenme çantanı düşündüğünde neler hatırlıyorsun?
Bilmem, valla hiç hatırlamıyorum. Hatıralarımı epey eşeledim, ama pek bir şey çıkmadı. İlkokul büfesinde gevrek satılırdı, ben ancak yarısını yiyebilirsim. Yanlış hatırlamıyorsam bir gevrek 10 Lira'ydı. Bir de tereyağlı ballı ekmek olurdu, ama evdekiler kontrol ettiği için zorla bitirirdim. Çocukken acaip iştahsızdım, şimdi düşünüyorum da annemi epey uğraştırmışım. Öğretmen olduğu için nasıl bir yemek disiplini, düzeni olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Senin için lüks bir kahvaltı nedir?
Evde ya da sahilde zaman kısıtlaması olmadan rahat rahat bir şeyler yiyip sevdiklerimle sohbet etmek olsa gerek. Öyle açık büfe, yok yok kahvaltıları sevmiyorum. Zaten 50 çeşit de olsa hepsinden yemiyorum. Az ve öz olsun, lezzetli olsun yeter bile artar.

Nasıl, nerede ve ne zaman kahvaltı etmek istersin?
Huzurlu bir ortam olmalı. Öyle kalabalık mekanları sevmiyorum. Bu nedenle evde kahvaltı etmeyi seviyorum. Eğer dışarda kahvaltı yapacaksak sabahın köründe ( 8:30-9:00 gibi) gidiyoruz. Güneşli bir günün sabahında İstinye'de tam köşedeki çay bahçesinde tost, çay ve gazete keyfi neden olmasın?

Hayatında hatırladığın özel kahvaltı var mı, onu özel kılan nedir?
Öyle özel bir şey yok, ama sevdiklerimle birlikte huzur içinde kahvaltı yapmak en önemli anlarda olsa gerek.

Kahvaltı masanda eksik olmamasını istediğin şey nedir?
Beyaz peynir (tuzu alınmış), yeşil zeytin, bal, salatalık, domates.

Kahvaltı konusunda söylemek istediğin başka şey var mı?
Günün en önemli öğünü atlamayalım, poğaça yerine daha sağlıklı ve içinde ne olduğunu bildiğiniz şeyler kahvaltı yapalım. Bazen zeytinyağıyla peynirli kek yapıyorum, içine bolca peynir, maydonoz, dere otu koyuyorum. Hamur işi bile olsa içinde ne olduğunu biliyoruz.

Bloğundan bize kahvaltıya önereceğin tarifler verebilirmisin?
Aklıma öyle özel bir tarif gelmiyor. Zeytinyağı seviyorsanız küçük bir kabın için biraz kekik, kırmızı biber koyup üzerine zeytinyağ ekleyip karıştırın. Sonra da kızarmış ekmeğinizi batırıp afiyetle yiyin. Aman fazla kaptırmayın, zeytinyağının dafazlası da gereksiz kalori :)
Hobi keyfi Burcu, müsaitseniz size kahvaltıya gelelim mi?

Salı, Aralık 06, 2005

Elişini Söyle

Sevgili Manolya beni sobelemiş sağolsun. Biraz geç cevaplıyorum, kusura bakmayın. Aslında daha önce yazıp taslak (draft) olarak kaydetmiştim, ancak şimdi tamamlıyorum.

1.İlk elişi ne zaman yapmaya başladınız, neyi kimden öğrendiniz?
Elişini annemden öğrendim. Küçükken onunla birlikte bir şeyler yaparım. Herhalde iğneye, tığa göre daha az tehlikeli diye elişine örgü ile başlamıştık. Kare kare olan patiklerden yapardık, oyuncak bebeklerime atkı örerdim. Her elişinden biraz da olsa bilmem gerektiğini düşündüğü için değişik değişik elişleri yaptık.

2.İlk yaptığınız elişinizi saklıyor musunuz, fotoğrafı var mi? Peki ya en çok sevdiğiniz elişiniz hangisi, fotoğrafi var mi?
İlk yaptığım elişini hatırlamıyorum. Ama önemli çalışmam kendim için yaptığım bir yastık kılıfıydı, annem bu yastık kılıfını saklıyor. Kenarlarına pembe ile fiyonk deseninde kanaviçe işledik, uçlarına dantel yaptık. Bir de dikiş yerine piko yapınca tamam oldu. Zincir, iğne ardı, tohum işi, vb kullanarak her birinde farklı desen olan 6 tane peçete yaptık, hala severek kullanıyorum.

3.Günde elisi icin ne kadar vakit ayiriyorsunuz?
Yorgun değilsem genellikle TVde dizi izlerken elişi yapıyorum. Bazen de haftalarca elime bir şey almıyorum.

4.Bilmediğiniz ve öğrenmek istediğiniz bir elişi var mi?
Bilmediğim bir sürü elişi vardır, ama ahşap boyamayı peçete ya da dekupaj kağıdı ile değil de desenleri fırça ile kendim boyayarak, yapmak isterim. Bir de cam boncuğu yapımı eğitimi alıp kolyelerimin, kipelerimin boncuklarını kendim yapmak isterdim.

5.Bundan sonra sadece tek bir elişi tarzında çalışacaksınız desek, ne seçersiniz; dantel, örgü, boyama vs?
Hmm, bu zor bi soru oldu. Bu aralar boncuklarla kafayı bozduğum için ve akşam inat edip bitirince ertesi sabah hemen kullanabildiğim için bu soruyu "takı" olarak cevaplayayım.

6. Sizce en zor elişi hangisi, niye?
Bence her elişi zor, çünkü hepsi emek gerektiriyor.

7. Yaptiginiz elişileriyle ilgili mutlaka olmasi lazım dediginiz bir şey var mi? (renk, model, kullandiginiz alet gibi)
Takı yaparken kullandığım penseler tabii ki :) Onun dışında öncelikli olarak renkler beni cezbeder. Mavi, yeşil, beyaz her zaman favori renklerim oldu. Ama dönem dönem kırmızı, siyah ve kahverengiye de göz kırpıyorum.

8. Ya peki yaptığınız örneklere isim nereden buluyorsunuz?
Pek bulduğum söylenemez, mesajlara bile başlık zor buluyorum :)

Kim olduğunu söyle, sana elişini söyleyeyim.

1. 5 kelime ile kendini tarif eder misin
Üfff bu da çok zor bi soru. Yaa nerden buldunuz bu soruyu? İlk aklıma gelenleri yazıyorum. Her şeyde değil, ama elişlerinde çok detaycıyım. Simetrik ve düzgün olmalı. Bazen çok sabırsızım, hemen sonucunu görmek istiyorum. Tez canlıyım, bi işi kafama koyduysam hemen hayata geçirmeliyim. Üç etti :) Dört? Beş?

2. Mümkün olsa, "şu şöyle olsaydı" dediğin bir fiziksel özelliğin var mi?
Yok.

3. Kendinde beğendiğin özelliğin nedir?
Yaa bu soru da pek zormuş. İş görüşmesi gibi oldu :) Şu anda aklıma gelmiyor, bilahare tamamlarım.

4. Keske böyle olmasaydi dediğin huyların var mi?
Fazla sorumluluk sahibiyim, bu özellik bazen çok yorucu olabiliyor.

5. Son soru ama bunu sen cevaplamayacaksın. Sanal arkadaşlarınla yarın önceden belirlediğiniz bir yerde buluşacaksınız. Nasıl birini bekliyorlar? Nasıl birini görünce "aa bu gelen İncik Boncuk (Nurdan)" diyecekler?
Evet tahminleri bekliyorum. Şu bizim İspanya gezisini bitirebilseydim, orda çektirdiğim foto ile kapanış yapacaktım. Ama merak etmeyin sizi o gezinin bitişine kadar meraklandırmayıp yakında bir resmimi koymayı planlıyorum.

Derslerinden biraz zaman ayırabilirlerse Emel ve Meral'i sobeliyorum.

Cumartesi, Aralık 03, 2005

Babam ve Oğlum

Dün akşam işyerinden geç çıktım, bütün haftanın yorgunluğu üstümde zaten. Ne yapalım derken "Babam ve Oğlum" adlı filmin 21:00 seansına gitmeye karar verdik. Bu filme giden arkadaşlar çok beğenmişler, ama salya sümük ağlayacağımızı söyleyerek uyarıda da bulunmuşlardı.

Şimdi filmle ilgili nerden nasıl başlasam, ne yazsam bilmiyorum. İlk olarak şunu söyleyeyim, bu film anlatılmaz, mutlaka gidip izlenmesi gerekir.

Filmle ilgili sahneler aklıma geldikçe hala gözlerim yaşarıyor. Acı veren sahnelerde olaylar gözünüzün içine içine sokulmuyor, herkesin kendinden mutlaka bir şeyler bulacağı diyaloglar olduğu için gözyaşları kendiliğinden akıveriyor. Bazı önemli sahneler var ki, sizin hayal gücünüze kalacak şekilde anlık gösteriliyor. Bu bile ne olduğunu anlamanıza yetiyor.

İlk bölümde çok eğleniyorsunuz, mutluluk seviyesi yükseliyor, ama ikinci bölümde birden düşüyor, koşarken birden sert duvara çarpma etkisi yaratıyor. Ağlatırken aralarda şaşırtarak birden gülümsetebiliyor. Ağlamanız, gülmenize kaşırıyor. Akış o kadar doğal ki bu geçişler sizi hiç rahatsız etmiyor.

Oyunculara gelince, hepsi rollerine çok yakışmış, özenle seçildiği belli. Fikret Kuşkan ve oğlu rolünü oynayan Ege'nin oyunculuğuna dikkat çekmek istiyorum. Fikret Kuşkan, rolünü oynamıyor, gerçekten yaşıyor, öyle ki acı çektiğini hissediyorsunuz, "içim yanıyor" derken o kadar gerçekçiydi hıçkırarak ağlamak mümkün.

Ege, filmdeki adıyla Deniz, yaşı küçük olmasına rağmen nasıl güzel oynamış anlatamam. Hüzünlü sahnelerde bile çok başarılıydı.

Hümeyra ile Çetin Tekindor'u ilk sahnelerinde biraz yadırgadım, herhalde TVdeki rolleri çok üstlerine yapışmıştı, ilerleyen sahnelerde bu etki azaldı. Yalnız şiveli konuşmalarına alışamadım. Ama bir hastane sahnesi var ki, masada oturuyorlar, orda Hümeyra'nın oyunculuğuna dikkat edin.

Filmle hiç olumsuz şey yok mu, şu anda aklıma gelen yok. Sadece Filmin afişinde çok az bir rolü olan Özge Özberk var da, filmde daha önemli rolü olan Şerif Sezer'in neden resmi yok, merak ettim. Herhalde bir bildikleri vardır diyelim.

Salı, Kasım 29, 2005

Atlas Fotoğrafçılarının Sırları

Atlas dergisiyle tanışmam 1997 yılında yurttan bir arkadaşım sayesinde oldu. Her ay aldığım dergiyi özenle okurdum, eskimemesi için kolay kolay kimseyle paylaşmazdım. Yurtta birilerine verdiysem, kesinlikle peşine düşerdim. Zaten sadece yakın arkadaşlarım aldığı için onlar benim bu konudaki hassasiyetimi bilirlerdi :)

Dergideki fotoğraflar büyüleyiciydi. Derginin verdiği posterleri yurtta duvarıma, eve çıkınca evime astım.

Mart 1999'da Harbiye'de Askeri müzede bir sergi ve söyleşi vardı. Katılımcılar çok samimiydi. Soruların çoğu dergideki fotoğraflarla ilgiliydi, okuyucular dergide daha fazla fotoğrafın yer almasını istiyorlardı. Ama dergi yazarları "Biz fotoğraf dergisi değiliz, gittimiz, keşfettiğimiz yerleri sizlere en işi şekilde anlatabilmek için fotoğraflarımızı özenle çekiyoruz." demişlerdi.

Zamanla Atlas dergisi almamaya başladım. Sanırım onlar biraz tarzlarını değiştirdiler, biraz da benim beklentilerim ve ilgi alanlarım değişti. Dergi ilk başlarda daha çok doğa ağırlıklı konular işlerken zamanla insan konulu dosyalara (örneğin Sufi yolu, Şaman İzleri gibi) ağırlık vermeye başladılar. Bu konuları sevmiyorum değil, dağ, dere, tepe ile ilgili konular daha çok ilgimi çekiyor. Şu an aboneliğim devam etmese de her ay mutlaka bu ay ne varmış diye bakıyorum. Ayrıca Atlas yerine benzer başka bir dergi de almıyorum, çünkü onun yerini tutacak bence başka bir dergi henüz yok. ( Bu konuda biraz fanatiğim galiba )

Bu ay bitmeden nihayet "Atlas Fotoğrafçılarının Sırları" özel sayısını aldım. İçinde 19 fotoğrafçıyla röportaj var. Dergide yer alan resimlerin altında ne zaman, nerde çekilmiş, hatta bazılarında enstantane ve diyafram bilgileri de var.

Derginin diğer bölümlerinde ip uçları (doğa fotoğrafı nasıl çekilir, portrenin ifadesi, panaromik açı), fotoğraf makinası öneriler var.

Detaylı bilgi için : http://www.kesfetmekicinbak.com/atlaslar/diger/01723/

Fiyatı 10 YTL. Arşivimde bulunmalı diyorsanız, tavsiye ederim.

Her zaman keşfetmek için bak!

Pazar, Kasım 27, 2005

Aman Üşümesinler


Bu şeker şeyleri Paşabahçe'den aldım. Tanesi 2,95 YL.

Aslında yapılışı çok basit. Polar kumaş alıp, yumurtayı saracak şekilde üçgen kesin. Dik durması için içine aynı ölçülerde olacak şekilde tela kesin. İkisini birlikte kenarlarını tığla birleştirin. Üzerini süslemek yaratıcılığınıza ve evdeki malzemelere kalmış. Yapımı ne kadar basit değil mi?

Cumartesi, Kasım 26, 2005

Damla Boncuklar

Fotoğraflardaki uzun cam boncukları görünce vurulmuş, her renginden bolca almıştım. Eve geldim, ilk heves denedim, küçük halkalar geçmedi :( Çivi ile bir şeyler denedim içime sinmedi. Elbette bir gün gelir bir şeyler yaparım diye kenara ayırdım.

Taa ki Birben'in sayfasında bu boncukların büyük halkalara daha kolay takılabildiğini görene kadar. Nihayet bu hafta boncukları üçer üçer büyük halkalara takarak çeşitli denemeler yaptım, işte karşınızda.



Cuma, Kasım 25, 2005

Bloglines

Bu aralar çok yoğunum. İşyerinde internete girmek için çok zamanım olmuyor, akşamları da halim olmuyor. Ama bloglines imdadıma yetişti.

MyFeeds'in altında takip ettiğim blogları kaydettim, Elişi, Yemek, Diğer diye de dizinlerde topladım. Eğer blog'a yeni bir mesaj gönderildiyse listede o blog'un adı koyu olarak gösteriliyor, o blog link'inin üstüne tıkladığınız da yeni gelen mesajı görebiliriyorsunuz. Bazen resimler çıkmayabiliyor, onun için orjinal blog sayfasına gitmeniz gerekiyor. Bunun için mesajın gösterildiği sayfadaki blog adına tıkladığınızda orjinal sayfa başka bir pencere içinde açılıyor.

Eğer takip ettiğiniz sayfada RSS varsa buraya kaydedebilirsiniz. Blogger sayfaları için sorun yok, çünkü blogger'da otomatik RSS var. Portakal Ağacı, Tarçın'ın mutfağı, Fiyonk gibi kendi siteleri üzerinde blogları olanlarda ise sayfada RSS yayını olduğu için sorun olmuyor. Ama blogcu'daki blogları buraya kaydedemiyorum, sayfa sahipleri belki kendileri ayrıca RSS feed koyarlarsa bloglines'a kaydedebiliriz.

www.bloglines.com

Yorum yazmaya fırsatım olmuyor, ama her yeni mesaja mutlaka bakıyorum :)

Perşembe, Kasım 24, 2005

Buluşma

2 Aralık Cuma akşamı saat 19:00-19:30 arasında Taksim Zencefil'de buluşuyoruz. İlgilenenler bloglarında yayınlayarak duyulmasını sağlayabilir mi?

Detaylı bilgi için : http://www.blogcu.com/visne

Pazar, Kasım 20, 2005

Madrid'e Giriş


Eveeet kaldığımız yerden devam edelim.

Perşembe günü otobüsle 650 kmlik yolculuktan sonra akşam 5:30 gibi Madrid'in şehir merkezine vardık. 8 saat yolculuk çok rahat geçti. Sürekli otobandaydık. Avrupa Birliği'ne girmeden önce ülke bu kadar bakımlı değilmiş. AB'den para ile öncelikle olarak yolları düzeltmişler, çünkü yılda 70 milyon turist İspanya'yı gezmeye geliyormuş.


Hava geç karardığı için tura dahil olan serbest şehir turuna başladık. Madrid ile ilgili ilk izlenimim, Barselona'dan daha gösterişli ve bakımlı olduğuydu. Binalar daha klasik ve gösterişliydi. Barselona'da ise modern sanata göre yapılmış binalar daha çoğunluktaydı.


İlk olarak boğa güreşlerinin yapıldığı arenaya uğradık. Boğa güreşleri pazar günleri yapılıyormuş. O haftasonu pazar günü Madrid'de olacağımız için bilet aldık. Rehberimiz "gündüz hava sıcak olur, üstü kapalı yerden alın" dese de biz en ucuz yerden 5 euro'luk bilet aldık. Üstü kapalı yerin fiyatı ise 10 euro idi.


İyi ki de ucuz bilet almışız, pazar günü hava kapalı idi. Olayın nasıl geliştiğini pek fazla anlatmak istemiyorum, çünkü bence hepsi vahşet ve güreş hiç adil değil. Sadece turist çekmek için yapılan bir gösteriden ibaret. Zaten İspanyol gençliği pek izlemiyormuş, daha çok fanatik yaşlılar geliyormuş.

Boğa güreşlerinde 6 gösteri oluyor. Biz ilk boğanın telef olmasına geç kaldık, kapıdaki görevli bizi içeriye almadı. 1. boğa ile işleri bittikten sonra sigara molası için kapılar açıldı, biz de içeri girip yerimize oturduk. Ve gösteri başladı. Ama pek iç açıcı bir şey olmadığı için bölüm sonuna kadar zor oturduk, ara verildiğinde hemen kaçtık.

Cumartesi, Kasım 19, 2005

Harry Potter ve Ateş Kadehi


Ve Harry Potter serisinin son filmi 18 Kasım'da gösterime girdi. Dün akşam 21:30 seansına yer bulabildiğimiz için şanslıydık.

Serinin ilk iki filmini beğenmiştim, ancak üçüncü film benim için biraz hayal kırıklığı olmuştu. Dördüncü film ile ilgili tereddütlerim vardı. Film başladığında ilk tepkim, "Aaa bu çocuklar ne kadar büyümüş" oldu.

Film o kadar sürükleyiciydi ki, kısa sürede çocukların görüntüsüne alıştım :) Görsel efektler harikaydı. Ancak film hem içerik olarak hem de görsel olarak artık pek çocuk filmi değil. Zaten 12 yaşından küçük çocuklar sinemaya alınmıyor.

Filmin bu kadar sürükleyici olmasının etkisi de kitabın içeriğinden kaynaklanıyor, çünkü bu kitapta epey serüven ve şaşırtıcı sırlar vardı. Bunlarda filmin görsel olarak zenginleşmesini sağlıyor.

Bence Harry Potter serisinin en iyi filmi. Altyazılı olarak izledik, Türkçe seslendirmesinin başarılı olup olmadığını bilemiyorum. Eğer macera filmi seviyorsanız ve zamanınız varsa gidin görün derim.

Salı, Kasım 15, 2005

Mavili Küpe


İşte bir şıkır şıkır küpe daha.

Aslında bugün Hurma YE #4 günüydü. Bu aralar evde yediklerimize dikkat ettimiz için hamur işi yapmıyoruz. Bir de kuş gribi olunca tavuk ürünlerini de almadığımız için bir şeyler yapmaya fırsatım olmadı. Ramazan sonrası hurma saklamayı unutmuşum... bahane bitmez. Umarım bir sonraki ay bir şeyler yaparım.

Bu aralar kitaplara sardım. Fransız Kadınlar Niçin Kilo Almaz?'ı yeni bitirdim. Kitapla ilgili olarak yorumlarımı daha sonra yazacağım. Almayı düşünen varsa kısaca şöyle söyleyebilirim, daha çok Amerikalar gibi devamlı fast food ile beslenip hiç hareketsiz yaşayanlar için yazılmış.

Cumartesi, Kasım 12, 2005

Şıkır Şıkır Küpe ve Bileklik


2 senedir uzun küpeler moda ya, ben de heves ettim şöyle şıkır şıkır bir küpe yaptım. Ama takabilir miyim, bilmiyorum :) Daha sade takıları seviyorum.


Bileklik gayet güzel oldu, çok da hoşuma gitti, ama çalışırken biraz sıkıntılı olduğumdan kolumda saati bile istemiyorum. Üniversitede iken her zaman taktığım 3 tane gümüş yüzüğüm vardı, hala da saklarım, şimdi ise sadece alyans dışında hiç yüzük takamıyorum. Herhalde o yüzden de hiç yüzük yapasım gelmiyor. Misina ile yapılanlardan değil de, ucundaki deliklere bir sürü boncuğun çivi ile tutturulduğu modeli bir deneyeyim diyorum.

Perşembe, Kasım 10, 2005

Denizli - Pamukkale

Bayramda eşimin aile büyüklerini ziyaret için Denizli'ye de gittik. Hani bir gün yolunuz Denizli'den geçerse ve nereleri görelim derseniz, burdan buyrun :

Hierapolis (Pamukkale): Denizli'nin 18 km kuzeyinde yer alır. Antik tiyatro, Apollon tapınağı, büyük hamam kompleksi ve müzeyi gezebilirsiniz.

Laodikeia: Çürüksu (Lykos) ırmağının güneyinde kurulmuş bir antik kent. Şu anda kazıları halen devam ediyor, ancak zamanınız varsa uğranacak önemli yerlerden biri.

Kaklık Mağarası: Denizli-Afyon-Ankara ve Denizli Çivril Karayolu üzerinde, Denizli İl Merkezi’ne 30 km. mesafede Honaz İlçesi Kaklık Kasabası’ndadır. Pamukkale’nin benzeri olan travertenler mağaranın hemen yakınında bulunan Kokarhamam Pınarı ( Haydarbaba Pınarı) sularının mağaraya şelaleler yaparak akması sonucu oluşmuştur. Pamukkale'yi almış, mağaraya taşımışlar gibi.

Pamukkale Kaplıcaları: Pamukkale Kaplıcaları: İl merkezine 18km uzaklıkta bulunan eski Hierapolis kentinin bulunduğu alandır. Travertenler yaratan karstik alanlardan çıkan sular; bünyesindeki kireç çözeltisi, genellikle beyaz renkte ve pamuk balyalarını andıran kalker tüflerini, Pamukkale travertenlerini oluşturmaktadır. Travertenlerde halka açık bir bölüm var, mutlaka ayakkabılarınızı çıkarıp ayaklarınızı sıcak suya sokmalısınız. Ancak dikkatli olun, zemin çok kaygan.

Yukarıdaki bilgileri Kültür Bakanlığının sitesinden aldım : http://www.kulturturizm.gov.tr/portal/destinasyon_tr.asp?belgekod=45867&belgeno=46973&baslik=Detay%20Bilgi

Bilgilerin yanındaki gri italik yazılar benim eklediğim yorumlardır. Yukarıda Denizli'de gördüğüm yerleri yazdım, buraların dışında da bir çok gezilecek görülecek yerler var. Denizli Türkiye'nin en önemli tekstil merkezlerinden biri olduğu için çok kaliteli havlu, çarşaf, bornoz, örtü bulabilirsiniz. Ha bir de Denizli'nin horozu ünlü :)

Salı, Kasım 01, 2005

Bayramlık


Nihayet kendime bayramlık aldım. Hemen ona uygun kolye yaptım. Biraz süslü olmak gerek değil mi? Resimde pek belli olmamış, ama hırkanın desenleri üzerinde kırık boru boncuk işlenmiş. Uygun renklerde inci boncuklarım vardı, ama boru bonculara uyum sağlaması açısından daha farklı boncuklar kullandım.

Kıyafetleri askıya hazırlarken çocukluğumdaki bayramlar aklıma geldi. Bir gece önceden her şey hazırlanırdı. Hele de yeni ayakkabı varsa günlerce masanın üstünde dururdu, ilk olarak bayram günü giyerdim :)

Bayramda epey bir yolculuk bizi bekliyor. 6 saat İzmir, İzmir'deki kısa bir moladan sonra 3,5-4 saatlik bir yolculuktan sonra eşimin aile büyüklerini ziyaret için Denizli'ye gideceğiz. Orda bir gece kalıp tekrar İzmir'e döneceğiz. Pazar günü de İstanbul'a döneceğiz. Yolculuk sırasında 2-3 kitap bitiririm herhalde.

Herkesin Şeker Bayramı kutlarım. Bayram dönüşü kaldığımız yerden devam etmek ümidiyle bana müsade.


Sevgiler

Pazartesi, Ekim 31, 2005

3 Renkli Atkı


Bir dergide buna benzer bir model atkı gördüm, rengarenkti. Ben de bu kadar karışık renkli olmasın, hem de bu senenin moda rengine uyum sağlasın diye resimdeki renklerle yapmaya başladım. Ancak şöyle bir durum var, her akşam ancak 3 tane falan yapabiliyorum. Bu hızla ancak ilkbahara bitirebilirim herhalde :)

Şöyle bir durum da var, farklı akşamlar yaptığım için motiflerin boyutları değişebiliyor. Sıkı olursa küçük, gevşek olursa geniş oluyor. Motifleri birleştirme aşamasında biraz zorlanacağım galiba :)

Esinlendiğim atkının modeli 99 YTL.

Bugün Beşiktaş-Üsküdar vapurunda bir bayanın üzerinde beyaz üçgen bir şal gördüm. Şal Nagice'deki Çilekli tepsi örtüsünün deseninden kenarları saçaklı olacak olacak şekilde yapılmış. Tepsi örtüsünün yarısını (çilekleri uzun uzun duracak şekilde) hayal edin. Soğuklar başlamadan eğer şal, atkı yapma planlarınız varsa bu popüler deseni sadece dantel olarak değil, bu şekilde kullanabilirsiniz. Hatta bence atkı da olabilir ne dersiniz?

Malzemeler :
0 numara tığ( ucu ipi kavrayacak kadar kalın). 3 yumakip (Nako'nun 4 numara şişlerine uygun iplerinden kullandım)

Yapılışı :
9 zincir çekiyoruz, ucunu birleştiriyoruz. Oluşan halka içini doldurmak için başlangıç olarak 3 zincir çekin. Tığa ipi 2 kez dolayın, halkanın ortasından bir ilmek alın. Böylece tığın üzerinde 4 ilmek oldu. Bunları ikişer ikişer örün. Bu şekilde halkayı baştaki zincirle birlikte 20 çubukla doldurun. Başlangıç noktasını birleştirin. Bu 20 çubuk sizin elinizin sıkılığına, ipinize göre değişebilir. Çubukların birleştirdiğinizde dolgunun düzgün olması gerek, eğer marullu oluyorsa çubuklar fazladır, eğer çukur bir şekil alıyorsa çubuk sayısı az geliyor demektir.

Üst sıraya devam etmek için 5 zincir çekin, tığa yine 2 kez ipdolayın. alttaki çubukların için batarak bir ilmek daha alın. Oluşan 4 ilmeği 2şer ikişer bitirin. 2 zincir çekin, ipi 2 kez tığa dolayın, bir sonraki aralığa tığı batırarak 4 ilmek elde edin, 2 şer 2şer bitirin. Bu şekilde üst sırayı tamamladıktan sonra başlangıç ve bitiş yerlerini bitirdiğinizde motif hazır.

Perşembe, Ekim 27, 2005

Gazetelik


Her ay 3-4 dergi alıyoruz. Haliyle salona, oturma odasına taşımak zor oluyor. Hem de biraz ortalık toplansın diye MDFden gazetelik aldık. Üzerini özellikle düz aldık ki, bir şeyler koyabilelim. Mavili gemilerle süslü bir peçetem vardı, onunla peçete dekupajı yapacaktım, ama eşim sade bir şey olması konusunda ısrarlı olunca renk olarak kahverengide anlaştık.

Öyle tek renk olması içine sinmedi, rölyef pasta ve süngerle doku yaparak ahşabı renklendirdim.

Malzemeler
  • Açık ve koyu kahverengi boya
  • Rölyef pasta
  • Spatula ya da eski bir bıçak ya da plastik bıçak
  • Sünger, zımpara
  • Vernik

Yapılışı

  • Rölyef pastayı kenarlara krema kıvamında sürün.
  • Bıçağın yüzeryini pat pat vurarak ya da sıyırarak doku oluşturun.
  • En az bir gece kurumaya bırakın.
  • Mdfnin kenarlarını güzelce zımparalayın.
  • Aşırı sivri uçları temizlemek için rölyef pasta sürülmüş yerde zımparayı hafifçe gezdirin. Fazla hırpalamayın ama.
  • Gazeteliğin her tarafını bir kat açık kahverengi ile boyayın.
  • İyice kuruduktan sonra kenarları bir kez daha güzelce zımparalayın.
  • Ahşap, suyu emdiğinde kabardığından ilk kat boya sonra zımparalandığında daha güzel pürüzsüz hale gelir.
  • İkinci katı da boyuyoruz.
  • İyice kuruduktan sonra koyu kahverenginden bir miktar tabağa döküyoruz.
  • Süngerimizi ıslatıyoruz, ancak hafif sulu olmalı.
  • Süngere siraz boya alıp başka bir tabakta boyayı iyice yediriyoruz.
  • Rölyef pastalı kenarlara güzelce sürüyoruz. Rölyef girintili çıkıntılı olduğu için doku oluşacak.
  • Diğer yerleri de boş bırakmamak için yine hafif sulu süngerimize boya alıp iyice yediriyoruz.
  • bir kenardan başlayıp diğer kenara kadar süngeri hiç kaldırmadan çok hafif bastırarak sürüyoruz.
  • Eğer ara ara sürerseniz dokuda kesikler oluşabilir.
  • Bir de başlangıç ve bitiş noktalarında sorunlar olabilir, onları da belli belirsiz dokunuşlarla düzeltebilirsiniz.

Yorumlarınız için teşekkürler. Önemli bir adımı yazmayı unutmuşum. Her şey bitince, boyalar iyice kuruduğunda vernikliyoruz.

Pratik olması açısından sprey vernik kullandım. Diğer hobi vernikleri gibi olmadığından bayağı kokuyor. Bu nedenle kapalı mekanlarda sprey vernik yapmayın. Dışarda, açık balkonda yapmalısınız. Ben ellerime poşet gidirip sıkıyorum, çünkü ele gelirse zor çıkıyor. Aklınızda olsun.

Topluca Barcelona

Ara ara yazdığım için konu bütünlüğünü kaybettik. Sırasıyla aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz.

Çarşamba, Ekim 26, 2005

Barcelona Gezisinden Son Fotolar

Dali müzesinden dönüşte bir sahil kasabası olan Lloret de Mar'a uğradık. Daha otobüsten iner inmez kendimi Ayvalık, Marmaris'teyim sandım. Caddenin sağı solu hediyelik eşya dükkanları, deniz malzemesi satan marketlerle doluydu. Yolda omzunda havlu, üzerinde tişort-şort, ayağında terlik dolaşan insanlar vardı.

Biz de bir heves hani belki o gün hava güzel olur da, Barcelona'nın denizini test ederiz diye havlu ve mayolarımızı yanımıza almıştık. Tabii ki hava kapalıydı, sahilden serin bir rüzgar esiyordu. Buna rağmen kumsal doluydu, güneşli havalarda plaj tıklım tıklım oluyormuş. Tatil daha bitmeden hasta olmayalım diye ara sokaklarda dolaştık. Bakalım bizim sahilerimize benziyor mu diye denizin yanına kadar gitmeyi de ihmal etmedik. Benzemesine benziyor, ama bizim sahillerimiz daha güzel :D



Turdan döndükten sonra Barselona'daki son akşamımızı değerlendirme için tekrar sokaklara çıktık. Aşağıdaki resimde gördüğünüz yine bir Gaudi eseri olan Casa Mila (Mila'nın evi) ya da dış cephesinin görüntüsünden dolayı bir diğer adı La Pedrera (taş ocağı) olan binayı görmeye gittik.

Gaudi'nin 1906 yılında Mila ailesi için yaptığı eserdir. Şu anda içerisinde yine aynı aileden oturmaya devam ediyorlarmış. Ancak bina tarihi eser olduğu için belediye kanunlarına göre binanın sergilenmesi gerekiyormuş. Binanın ilk katında sergiler düzenleniyormuş. Çatısına da asansör ile çıkılabiliryor. Çatının bir alt katında da bu binanın nasıl yapıldığı ile ilgili çalışmalar, fotoğraflar sergileniyor. Hatta Gaudi'nin kendi el yazısı ile çalışmalarını da görmek mümkün. İçindeki duvarlar da düz değil, hemen hepsi kavisli.



Casa Mila'nın çatısının üzerindeki bacalar da görülmeye değer. Kapadokya'daki peri bacalarına benzemiyor mu?

El Corte Ingles mağazaları için, İspanya'nın Boyner ya da YKM'si diyebiliriz. Ama 3-5 katı büyüklükte, içinde de yok yok. Barcelona'da gezmeye fırsatımız olmadı, kısmet Madrid'deymiş.


Barcelona'daki gezimiz nihayet bitti. Amaaa daha benden kurtulmadınız, daha sırada Madrid var.

NOT : Resimlerin üstlerine tıklayarak daha büyük hallerini görebilirsiniz.

Salı, Ekim 25, 2005

HAYATIMDAN RASTGELE 20 ŞEY

Cimcime beni sobelemiş, sağolsun, haber de vermiş. Yalnız bu sefer ki sobe olayı biraz zor. Hakikaten aklıma ilk gelenleri sıralıyorum. Henüz 20 yapamadım, ama söz en kısa zamanda tamamlayacağım. Kaldığım yerden devam ediyorum.
  1. İşyerinde öğle arasında kaçamak yayıp bloglarda dolaşmak.
  2. Boncuklarla bir şeyler yapıp, ertesi gün ona göre giyinmek.
  3. TV'de sevdiğim dizileri kaçırmamak. Bu aralar Digiturk'un dizimax kanalındaki dizilere takıldım, ev işlerimi ona göre ayarlıyorum.
  4. Sabah tartıya çıktığımda kilomun sabitlendiğini, hatta 300-400 gr daha az olunca pek bi mutlu oluyorum.
  5. Madodan dondurma olsa da yesek(acıktım galiba)
  6. Sabahları uykumu almış olarak uyanınca gün daha dolu dolu geçiyor. Aksi halde akşam olsa da uyusak diye bekliyorum.
  7. Durup dururken başımın ağrıması (bugün ağrıyor, klima falan çarptı herhalde)
  8. Kitaplarım, dergilerim. Hobi dergilerinin yeni sayılarının çıkmasını heyecanla bekliyorum.
  9. Deniz kenarında çay keyfi yapmak. Eğer kafe boşsa gazete, kitap okumak çok keyifli oluyor.
  10. Her türlü kuru yemiş. Nedense badem, ceviz gibi en kalorili olanları seviyorum. Film izlerken çiğdem (İzmir'liyim ya) yemek çok zevkli oluyor.
  11. Ev işlerinde eşimin bana yardımcı olması, hatta ben bi şey söylemeden odasını toplaması.
  12. Gündüz otobüsle bir yerlere gitmeyi seviyorum. Etrafı yolları, tarlaları, köyleri izlemek hoşuma gidiyor. Bir dönem o kadar yoğun çalışıyorduk ki, sabah işe geliyordum, akşam da geç çıkıyordum. Güneşi değil, gün ışığını özlemiştim. Bayram tatilinde 8 saat gündüz yolculuğu yaparak İzmir'e gitmiştim.
  13. Fırsat buldukça yurttan arkadaşlarımla buluşmaya çalışıyorum. Güzel ve maceralı günlerdi. Mezun olduktan sonra tek başıma eve çıktığımda akşamları çok sıkılmıştım. Birlikte makarna yapmalar, çay demlemeler, dedikodu yapmalar hepsi orda kalmıştı. Çok güzel ve komik anılarımız var, hala hatırlayıp gülüyoruz.
  14. Bazı arkadaşlarım nedense kitap gibi uzun uzun yazdığımı söylüyor, 'ki' yi çok kullanıyormuşum. Hadi canım :)
  15. Balkonda renk renk sardunyalarım var, her biri açtığında mutlu oluyorum. Haftasonları onlarla ilgileniyorum, kuru yapraklarını temizliyorum.Bu yaz başıda 2 tane lilyum soğanı dikmiştim, ilk başlarda topraktan çıkan bir filiz var mı diye her sabah bakıyordum. Daha sonraları her sabah tomurcuklar ne zaman açacak diye heyecanla beklemiştim.
  16. Şeker bayramında İzmir ve Denizli'ye gideceğiz. Denizli'de eşimin aile büyükleri var, senede bir kez anca gidebildiğimiz için gelinlerini şöyle süslü püslü görseler iyi olur. Bayramlık almak gerek, ne giyeceğimi bilemiyorum. Acaba kırmızı rugan ayakkkabı alsam nasıl olur?
  17. Çocukluğumda kurban bayramı hep sonbaharları olurdu, ben de bu bayramın hep sonbahar olduğunu düşünürdüm :) Bayramlarda hediye edilen rengarenk mendilleri çok severdim. Bir harçlık olayı var tabii.
  18. Eskiden bahçeli 2 katlı bir evimiz vardı, daha sonra annem babam satıp şehir içinde bir daireye taşındılar. Daha merkezi bir yerde olduğundan onlar için daha iyi oldu.
  19. Eski evimizde bahçe sulama olayını oyun haline dönüştürürdüm. Hortumun ucunu sıkarak yelpaze yapar ya da daha da sıkıştırırak uzak noktalara fışkırtmaya çalışırdım. Tabii bunun sonucunda basınçtan dolayı hortum mustuktan çıkar, her yer su içinde kalırdı :D
  20. Bazen gayet sessiz bir insanım, bazen de böyle çenesi düşük. Dikkat ederseniz, öğlen yazdığım ilk 12 madde gayet kısa, diğerleri daha uzun :D

Ben de Nazlıca, Acemice ve derslerinden bize biraz zaman ayırabilirse Emel'i sobeliyorum.

Pazar, Ekim 23, 2005

Haftasonu Manzaraları

Bu haftasonu hava çok güzeldi, sanırsınız ki ilkbahar gelmiş. Cumartesi sabah erkenden dışarı çıktık. Alışveriş yapmak için Beşiktaş pazarının yolunu tuttuk. Beşiktaş pazarı, eski Ulus pazarına göre daha küçük, ama aradığınız her şeyi uygun fiyata bulabileceğiniz bir pazar.

Pazarın çıkışına doğru bir yerde çuvalların içinde ceviz satılıyordu. Taze ceviz görünce dayanamadım. Şöyle ince kabuklusundan bakınırken yanımızdan duran yaşlı (aman böyle söylediğimi duymasın, kesin çok kızar), bir o kadar da bakımlı, şık bir bayan "şu arkadakinden alın, çok güzel" dedi. Biz de sözünü dinleyip o çuvaldakinden aldık. Fiyatı daha yüksekti, ama kabuğu gercekten o kadar ince ki, eşim avucunda kırabiliyor, ben beceremiyorum. Kırılınca da içi çok kolay çıkıyor, damarlı değil. Aysel Gürel'e önerisi için teşekkür ediyoruz.

Hava güzeldi, hemen eve dönmek olmazdı. İstinye-Yeniköy'e doğru yola çıktık. Sahilde biraz dolaştıktan sonra dönüş yoluna çıktık. Boğaziçi köprüsünde trafik yoğun olduğu için şansımızı Fatih Sultan Mehmet köprüsünde deneyelim dedik. Ordan kaptırdık, Beykoz'un Öğümce köyüne Cam Ocağı'nı görmeye gittik.

Cam Ocağı, şehrin curcunasından uzak bir cam atölyesi. 2 haftalık yoğun eğitim alabileceğiniz gibi, boncuk yapımı, art clay, emay (mine) gibi 2 günlük atölye çalışmalarına katılabilirsiniz. 2 haftalık yoğun program süresinde kampüste konaklama imkanı da var.

http://www.glassfurnace.org/boncuk.htm bu linkten boncuk yapım aşamalarını görebilirsiniz. Cam ocağında satışta olan ürünlerin sergilendiği iki oda vardı, oraları gezdik. Bahçesinde dolaştık. Her yerde camdan yapılmış değişik objeler vardı, fotoğraf makinamı yanıma almadığıma çok üzüldüm.

Fırınların olduğu odanın üstünde bir asma kat yapılmış, burdan aşağıdaki odada ustaların çalışmalarını, camı nasıl şekillendirip vazo yaptıklarını izleyebiliyorsunuz.

Akşam eve vardığımızda epey yorulmuştuk, alışık olmadığımızdan temiz hava çarpmış olabilir :)

Perşembe, Ekim 20, 2005

Pratik Aşure


Ramazan bitmeden, hazır ayıklanmış nar varken aşure yapayım, dedim. Markette dolaşırken Tukaş'ın hazır aşuresi gözüme çarptı. Daha önceden Dr. Oetker'inkini denemiştim, fena da olmamıştı. İçindeki malzemeler daha çeşitli olduğundan Tukaş'ta karar kıldım.

Paketin içindekiler :
şeker, ön pişirilmiş baklagil (buğday, fasulye, nohut), buğday nişastası, kurutulmuş meyve ( kayısı, portakal kabuğu, üzüm, incir, kuş üzümü, elma), ön pişirilmiş pirinç, fındık, badem, çam fıstığı, susam, tarçın.

Yapılışını arkasında yazdığı gibi uyguladım. Biraz kuru üzüm ekledim. 4 su bardağı su veya 3 bardak su, 1 bardak süt diye pişirme önerisi vardı. 2 bardak su, 2 bardak süt şeklinde pişirdim, fena da olmadı.

Yarım saat içinde aşure hazırdı. Ilındıktan sonra buz dolabına koydum, güzelce soğuduktan sonra üzerini nar, ceviz ve tarçınla süsledim.

Afiyetle yedik.

Pazartesi, Ekim 17, 2005

Dali Müzesi


Bu bizim gezi biraz fazla uzadı, biliyorum. Ancak gittiğimiz yerleri hakkını vererek anlatmak için biraz okumam, hatırlamam ve yazdıklarımın doğruluğunu kontrol etmem gerekiyor.

Bugün Figueras'taki Dali müzesinde gördüklerimizi anlatacağım. Eğer Barcelona'ya bir gün yolunuz düşerse mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri. Şu anda İspanya'da Madrid'deki Prado müzesinden sonra en çok ziyaret edilen ikinci müze. Hangisini koyacağıma bir türlü karar veremediğim için fotoğraflar bu bölümde biraz fazla oldu, bu yüzden sayfa biraz geç açılabilir.

Arabanın içinden çektiğimiz fotoğraftan da görebileceğiniz gibi müzeye epey bir kuyruk var. Biz turla geldiğimiz için beklemeden içeri girebileceğiz.


Salvador Dali hakkında kısacık bir şeyler anlatayım : 1904'te Figueras doğan Dali ilk sergisini 15 yaşında açmış. Gerçeküstücülük akımının en ünlü ressamı olup 1989 yılında ölmüştür. Doğduğu kente bir şeyler bırakmak ve yaptıklarını sergilemek için 1974'te şehrin tiyatrosunu yıkarak müzeye çevirmiş. Mezarı da müzenin bodrum katındadır.

Farklı olmayı, dikkat çekmeyi seven Dali resimdeki eski model dalgıç elbisesi ile partiye katılmış. Birden el kol hareketleri yapmaya başlamış, insanlar da onun bu tip davranışlarına alışık oldukları için ne yaptığına pek dikkat etmemişler. Aslında birisi hava aldığı hortuma basıyormuş :)


Dali'nin eserlerini anlamak için biraz araştırmak, okumak gerekiyor. Çekmece, lavabo, geyik boynuzu, ayakkabı gibi alakalı alakasız her türlü malzemeden yararlanmış. Ama her şeyin bir anlamı var. Fizik kurallarını çok iyi biliyor. Her yaptığına baktığınızda sizi mutlaka şaşırtıyor. Bir bulmaca gibi esere saatlerce bakabilir, ilk başta fark etmediğiniz bir çok detay görebilirsiniz. Daha detaylı bilgi için: http://www.dali-gallery.com/

Aşağıdaki 2 fotoğraf, müzenin girişinden. Duvarlardaki değişik objelere bir göz atabilirsiniz. Kayık da Dali'nin denize açılırken kullandığı kendi kayığı.




Aşağıdaki resmi gittiği bir yemekte servis edilecek mürekkep balığını masa vurarak yapmış. Beethoven'in resmi güzel olmuş değil mi? Yakından bakınca balık parçalarını görünüyor.

Diğer resimde de mavi boyaların hikayesi şöyle : Müzenin inşaası sırasında ustalar mavi boyayı devirirler, Dali'ye nasıl söylesek, bu adam delidir, bizi vurur falan diye düşünürlerken Dali gelir ve "ben nasıl düşünemedim, çok güzel, her yere dökün" der. Ayrıca altta görünen diğer resme uzaktan bakınca Abraham Lincoln, yakından bakınca Dali'nin karısı Gala'nın sırttan çıplak resmi var.


Aşağıdaki resimde ise yine 2 resim içiçe geçmiş. Üstü çıplak kadın heykelleri veya kırmızı pelerin, yeşil kravatıyla matador görebilirsiniz.


Pazar, Ekim 16, 2005

Haftasonu Çalışmaları





Havalar artık iyice soğuduğu için haftasonlarını daha fazla evde geçirmeye başladık. Aslında yazlık-kışlık değiştirmek, yorgan çıkartmak gibi daha önemli işler varken kendimi boncuklara kaptırdım. Hemen farkedeceğiniz gibi bu haftasonu çalışmaların halka-çivi değil. Turunculu kolye normal mumlu ip, mavili kolyede ise deri kullandım.

Cumartesi akşam dışarı çıkarken üstüme giydiğim bluz kırmızı beyazdı. Ne taksam diye bakınırken, kırmızılı-beyazlı halka küpeyi yapmak daha kolay bir karar oldu :) Daha sonra turuncu kolyeye takım olsun diye diğer küpeleri yaptım.

Cuma, Ekim 14, 2005

Kase dolusu Nar


Benden size kocaman bir kase dolusu nar. Böyle ayıklanmış narı kim kaşık kaşık yemek istemez ki?

Afiyet olsun.

Nar Ye


Bu ayın Yemek Etkinliğinin meyvesi Nar'dı. Nar şurubu, nar suyu, güllaç ve aşure üzerinde nar ya da nar ekşili tarifler dışında başka bir şey bulamadım.

Aslında bu tip bir etkinliğin olması çok güzel, çünkü farklı illerde, ülkelerde yaşayan arkadaşlarımız var. Böylelikle narlı değişik tarifler öğreneceğimiz için çok şanslıyız.

Dilek'in blogundan narlı tarifleri okumak için burdan buyrun : http://dilekce.blogspot.com/

Hediye Kolyeler



Bu kolyeler de iş yerinde arkadaşlara yaptığım kolyelerden.

Dün akşam evde küçük bir kızlar partisi vardı. Bir arkadaşımı kırmızı bpncuklardan yapılmış bir kolye, diğerine pullarla yapılmış şıkır şıkır bir küpe hediye ettim, ama fotoğraflarını çekmeyi unutmuşum. Eğer bu mesajı okuyorsanız bi ara getirin de fotoğraflarını çekeyim bari :) İyi günlerde kullanın.

Pazartesi, Ekim 10, 2005

Girona

Gezimizin 3. gününde Girona-Figueres ekstra turuna katıldık. Bugünkü turun planında Girona, Figueres'teki Salvador Dali müzesi ve zaman kalırsa Costa Brava'da (vahşi kıyı) bir sahil kasabası Lloret de Mar var.

Tur ücreti 50 euro. Bu yerlere kendi imkanlarınızla gidebilirsiniz. Dali müzesinde grup girişleri için önceden randevu alınması gerekiyor. Bu şekilde planlı gittiğimiz için dışarıda sıra beklememiz gerekmedi. Ayrıca tur programında olmamasına rağmen rehberimiz otobüs şöförünü ikna edip Lloret de Mar'ı görmemizi sağladı.

Sabahın erken saatlerinde yola çıktık. 1-1,5 saatlik yolculuktan sonra sahilden 20-30 km içerde olan Girona'ya vardık. Bir kahve molasından sonra şehrin Ortaçağ'dan kalma ara sokaklarına daldık. Fotoğraflardan da görebileceğiniz gibi hava yine kapalı :(


Eski bir Roma şehri olan Girona (Gerona), diğer Roma şehirlerinde olduğu gibi nehir (Rui Onyar) kıyısına korulmuş. Bu şekilde şehrin savunması daha kolay oluyormuş. Şehre saldıran askerlerin kolay ilerlemesini engellemek için ara sokaklar dar yapılmış.




Not : Resimlerin üstlerine tıklayarak daha büyük hallerini görebilirsiniz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...