Cuma, Kasım 21, 2008

Yağmur ve Şemsiye

Güneşin bolca yüzünü gösterdiği bir şehirde büyümüş olmama rağmen yağmurda şemsiye ile dolaşmayı seviyorum, hatta size ilginç gelebilir ama çiseleyen değil de, şemsiye üzerine düştüğünde sesi duyulan yağmuru daha çok seviyorum.

Artık koyu renk şemsiyelerden sıkıldım. Her yerde kolaylıkla bulabilceğiniz şeffaf plastikten yapılmış şemsiyelerden ben de bir tane aldım, böylelikle şemsiye altındayken etraf daha da karanlık olmuyor. Hem etrafı daha rahat görüyorum, hem de yağmurun keyfini daha çok çıkartıyorum. Aslında şemsiye bence çanta, şapka gibi çok şık bir aksesuar, ama pek hakkını verdiğimiz söylenemez. Internette dolaşırken bu siteye denk geldim, harika şemsiyeler var, hepsinden istiyorummmm.


Perşembe, Ekim 09, 2008

Ikea Hacker

IKEA'yı gezmeyi çok seviyorum, örnek döşenmiş evler ve köşelerde kendi evinize uygulayabileceğiniz değişik dekorasyon fikirleri edinebiliyorsunuz. Özellikle ev için alıknacak küçük ıvır zıvırları genelde uygun fiyatlara bulmak mümkün.

İnternette dolaşırken Ikea Hacker diye bir blog'a rastladım. Bu blogda genellikle Ikea'dan alınmış ürünlerin, amacı dışında ya da değişiklik yapılacak nasıl kullanıldığına dair örnekler var.

Örneğin metal salata kaseleri ters çevrilip dekoratif obje olarak kullanılmış, hatta bu önerinin sahibi de bir Türk :)

Ya da bambu storlardan yatak başucuna süs yapmışlar. Fırsatınız olursa bu blog'a göz atmanızı öneririm.

Çarşamba, Eylül 10, 2008

Mola mı?

Nerdeyse koca bir yaz benden hiç ses çıkmadı değil mi?

Aslında hep buralardaydım, ara ara yazmaya çalıştım, ama elim klavyeye değdiğinde nedense ilk bir kaç sözcükten sonra devamı gelmedi.

Blog yazmak sanki bir hobiden çok görev gibi olmaya başlamıştı. Yazdığım yazıların, bilgilerin dolu dolu ve doğru olmasına dikkat etmek, doğru cümleler kurup, dilbilgisini mümkün olduğunca doğru kullanmaya çalışmak için çok zaman ve emek harcıyordum. Buna bir de sıcaklar eklenince akşamları eve gelince bilgisayar başına oturmayı canım hiç istemedi.

Havalar çok sıcak, ha serinledi serinleyecek derken koca bir yaz geçti, mevsimlerden sonbahara girdik, hatta eylülün ilk 10 günü bile bitti.
Blogu kapatmıyorum, ne kadar sıklıkla yazabilirim, onu da bilmiyorum, ama ara ara yeni bir şeyler yazmış mıyım diye uğramayı ihmal etmeyin olur mu?

Sevgiler

Perşembe, Temmuz 03, 2008

2 Film


Haftasonu yaklaşıyor ya, şöyle eğlecelik, çıtır çerez, fazla kafa yormayan bir film izleyelim diyorsanız sıcak, eğlenceli ve romantik bir film olan Altın Şans (Fool's Gold) tam size göre.


Daha değişik bir film olsun derseniz 2002 yapımı biraz eski bir film olan Tarafsız Bölge'yi öneririm. 2002'de gösterimdeyken yakın bir arkadaşım izlemişti ve çok beğendiğini söylemişti, o zamanlar DVD'ler bu kadar yaygın olmadığı için bir türlü izleme fırsatım olmamıştı. Filmin üzerinden çok zaman geçmiş olmasına rağmen konusu kesinlikle güncelliğini kaybetmemiş.

İzlerken ağlasak mı gülsek mi arasında gidip geliyorsunuz, insanın içi acıyor. Filmin sonunda ise şaşkın şaşkın ekrana bakakalıyorsunuz.

Mutlaka izlenmesi gereken bir film, mümkünse filmi orjinal seslendirme ile önerilir.




Salı, Haziran 03, 2008

Bozcaada

19 mayısın pazartesiye denk gelmesi sayesinde 3 günlük küçük bir gezi yapalım dedik, cuma akşamı Bozcaada'ya doğru yola çıktık. Gece olduğu için yolculuk biraz zor oldu, ama sabah Geyikli iskelesine varınca denizin sakin görüntüsü bütün yorgunluğumuzu aldı, gezi heyecanıyla uykumuz açıldı.

Feribotun saatini beklerken sahildeki çay bahçelerinden birinde miskokulu domates, halis ezine peyniri ve nefis zeytin ile kahvaltımızı yaptık.

Yaklaşık 45 dakikalık feribot yolculuğundan sonra adaya vardık, ilk iş olarak Nazire teyze ve ailesinin işlettiği Aksoy pansiyona gidip mayolarımızı giyip ada plajlarına yola çıkmak oldu. Aylardan mayıs olmasına rağmen çok şanslıyız hava çok güzeldi, güneşliydi Bol bol fotoğraf çektik, adanın sokaklarında dolaştık, susadıkça Çınaltı kahvesine gidip ev yapımı limonata içtik.


Karpuz kapuğu 19 mayısta denize düşmüş müydü bilemiyorum, ama deniz sezonunu açtık. Bozcaada SIT alanı olduğu için işletmesi olan çok az plaj var. Eğer kendi özel aracınız varsa ve sadece dalıp çıkarım diyorsanız Akvaryum koyuna kesin gitmelisiniz. Ama yiyecek bir şeyler, soyunma kabini gibi hizmetler olsun istiyorsanız o zaman Ayazma plajınıdeneyin, ayaklarınız suyun içinde rahatlıkla yürüyebileceğiniz güzel kumlu bir sahili var. Her iki plajda da deniz tertemiz ve kumlu. Akvaryum koyu daha küçük ve yosunlu olan yerlerde dikkate edin, deniz kestanesine denk gelebilirsiniz.

Öğle yemeği için Ayazma'daki Vahit'in yerine oturduk, yemek menüsü geniş, zeytinyağlılarını kesinlikle öneririm, deniz börülcesine benzeyen limonotu kesinlikle çok lezzetliydi, tüm tabaüı ben yedim :)

Her iki plajda da deniz buzzzzz. Girip girmemek konusundaçok tereddüt eddikten sonra baktım olmayacak, birden suya atlayıverdim, bence en iyisi böyle, zaten su o kadar soğuk ki bir süre sonra vücut uyuşuyor, soğukluğunu hissetmiyorsunuz :)

Günbatımını izlemek izin rüzgal güllerinin olduğu Polente tepesine gittik, bulutlar nedeniyle tam kıpkırmızı bir gökyüzü olmasa manzara çok güzeldi.

Akşam yemeği için sahildeki balık restoranlarını deneyebilirsiniz, Vahit'in kardeşinin işlettiği Faik'in yerinde balık ve ada mezelerinden yedik.

Ada Cafe'yi ve yemeklerini ısrarla tavsiye ediyorum; ada böreği,otlu börek, ahtapotlu mücver, zeytinyağlı gelincik, gelincik şerbeti... Biz 5 kişi oturduk, bir çok çeşit söyleyip az az hepsinin tadına baktık. Ahtapotlu mücverin tadı damağımda kaldı. Dönüş yolunda bir de Tekirdağ köftesi yedik, 3 günde 1.5 kilo alıp geldim :)


İşte karşınızda Nazire Teyze'nin ev yapımı reçelleri: gelincik reçeli, karpuz kabuğu reçeli, gül reçeli, incir reçeli, domates reçeli, ayva reçeli, ...


Perşembe, Mayıs 22, 2008

Berlin-4

19 mayıs'ın tatil olması nedeniyle 3 günlük küçük bir gezi yaptık, gezdiğimiz yerleri anlatmak için sabırsızlanıyorum, ama önce Berlin'i bitirmeliyim. Bugün Berlin'le ilgili bir kaç nokta ve ipucunu yazdıktan sonra bu gezi dosyasını kapatalım, yenisinin vakti geldi de geçiyor bile :)

  • Biz bir hafta kaldığımız için metro ve otobüslerin hepsinde 1 hafta geçerli olan Wochenkarte aldık, ayrıca günlük (Tageskarte) ve 6 duraklık gibi başka kartlar da var.

  • Metro ve otobüs hatları çok güzel, taksiye binmeniz hiç gerek kalmıyor. Hatta metroyu bile çok az kullandım, M100 ve M200 diye 2 otobüs hattı var, hemen hemen 5-10 dakikada bir kalkıyorlar, çift katlı olduğu için üst kattaki ön sıralar turistlerce çok popüler.

  • M100 ve M200 Zoo'nun ordaki büyük otobüs durağından hareketle yola çıkıyor. Biz Ku'damm'da kaldığımız için sabahları genellikle gidip ilk duraktan bindiğim için üst kattaki ön koltuğa oturma şansım oluyordu.

  • Durakların üzerindeki dijital panolarda o hattan geçen otobüslerin kaç dakika içinde orada olacağı yazıyor ve gerçekten de otobüs orda oluyor. Eğer erken geldiyse zamanını doldurup bir sonraki durağa öyle devam ediyor.

  • Eğer çok zamanınız varsa otobüslerle şehri rahatlıkla gezebilirsiniz, ama zamanım az derseniz 1.5-2 saatlik gezi otobüslerine binip önemli turistik noktaları sesli rehberi dinleyerek gezebilirsiniz.

  • Zoo demişken m100 ve m200'un Zoo'daki son durağında indikten sonra yolun hemen karşısında Ullrich markete uğrayıp su, bisküvi vs gibi alışveriş yapabilirsiniz. Pazar dahil, akşam 10'a kadar açık.
  • Özellikle Almanya'da marketlerde poşet kullanımı dikkatimi çekti: Alışveriş sonunda size naylon poşet verilmiyor, eğer isterseniz 0.15 euro ödeyerek alabiliyorsunuz. Çevreci yaklaşımdan dolayı çok şeker bez alışveriş çantaları satılıyor.

  • Berlin'den pek alışveriş yapmadım, artık hemen hemen her marka Türkiye'de var ve ordaki fiyatlar burdan çok da ucuz değil. Burda hem taksit yapabiliyorsunuz, hem de puan kazanıyorsunuz. Arkadaşlarımın ısrarla bakmamı söyledikleri H&M'in nerdeyse her adım başı mağazası var, kıyafet tarzını Mango ve Zara'ya benzetebiliriz. Balık etinden hallice ve hafif bir göbeğim olduğu için H&M'deki kıyafetler pek bana uymadı, ayrıca adım başı olan mağazaların hepsi çok kalabalık olduğu için kıyafet denemek için sabrım yetmedi, onun yerine sokaklarda dolaşmak daha cazip geldi. Zaten tişortlerin etiketlerinin çoğunda Made in Turkey yazıyor :)

  • Kurfürstendamm'daki KaDeWe mağazasının solunda sokak içinde Idee mağazası ve Wertheim'in en alt katı hobi meraklılarına duyrulur. Yün, şiş, ahşap, resim malzemeleri, kurdele, kumaş, boya,... elişi hobileriyle aklınıza ne gelirse toplanmış. Çok güzel şeyler olmakla beraber sanki Eminönü'nde daha fazla çeşit var.

  • Dükkanlar genelde hafta içi saat 20:00'de, cuma ve ctesi ise 21:00'de kapanıyor, pazarları pek açık mağaza yok, eğer alışveriş planınız varsa bu saatler aklınızda olsun.

  • C&A'nın civarındaki oradaki büfeleri genelde Türkler işletiyor, C&A arkanızda kalacak şekilde Johimstrasse'den karşıya geçin, oradaki büfede Saka su bulabilirsiniz, 1 euro. Ullrich markette (su : 0.25 euro, pet şişe ücreti: 0.29 euro ) 0.54 euroya küçük nestle su alabilirsiniz. Bunun dışında Gerolsteiner, Volvic markalı sular benim damak zevkime pek uygun değil. Su deyince genelde bizim soda dediğimiz su içiliyor. Wasser mit Gase ( gazlı yani soda ), Wasser ohne Gase ( gazsız yani bizim bildiğimiz ) diye su isteyebilirsiniz.

Pazar, Mayıs 11, 2008

Berlin-3

Kurfürstendamm bölgesine yakın bir otelde kaldık, alışveriş, ulaşım ve yemek açısından çok rahat ettik.

Restoranlardaki fiyatlardan da söz etmek istiyorum, ancak McDonalds'taki standart bir menünün fiyatını - 7 euro - baz alırsak karşılaştırma açısından daha doğru olur.

  • Wittenbergplatz'da KADEWE (Kaufhaus Des Westens) diye çok katlı bir alışveriş merkezi var, haftaiçi akşam 8'e, haftasonları da 9'a kadar açık. Kıyafet bölümlerinde pek dolaşmadım, ev tekstili ve mutfak eşyalarının olduğu katları gezmek daha eğlenceli oluyor. KADEWE'nin en üst katındaki gurme bölümüne mutlaka uğrayın, normal marketlerde göremeyeceğiniz, birbirinden farklı sos, makarna, peynir, çikolata, çay, kahve çeşidi var. Ayrıca yine bu kattaki bar şeklinde restoranlarda yemek de yiyebilirsiniz. Bir çeşit yemek ve içeceğin fiyatı ortalama 10-12 euro civarında.

  • Kaldığımız otelde kahvaltı dahil değildi, sabahları zaman kaybetmemek için ben de kruvasan ve kahve ile kahvaltı yaptım, adımbaşı Tchibo var ve pastanelerin hemen hepsinde bu şekilde kahvaltı yapmak mümkün, bazılarında taze sıkma postakal suyu da bulabilirsiniz. Ku'damm (Kurfürstendamm)daki Kranzlereck'in ordaki Wiener Feinbäckerei Heberer pastanesine içinde taze peynir olan kruvasan buldum, bu şekilde kahvaltı daha keyifli oldu. Burda aynıca minik minik ekmekler ve soğuk sandviç de satılıyor, benim favorim pesto soslu ve taze peynirli sandiç, pesto sosu bu şekilde denemenizi öneririm. Sade kruvasanın fiyatı 0.80 euro, peynirli olursa 1.1o euro.

  • Yine Kranzlereck bölgesinde taze sıkma meyve suyu yapan bir yer var, vitamin açığını kapatmak için harika bir yer. Küçük boy bardak 2.90 euro, orta boy, 3.90 euro. Aynı fiyatlara karışık hazır meyve salatası da alabilirsiz, bu şekilde meyvelerin liflerinden de faydalanmış olursunuz.


  • Daha önce söz ettiğim gibi müzelerdeki restoran ve cafelerde yemekler ve fiyatları çok başarılı. Bergama müzesinin ordaki cafede sebzeli lazanya söylemiştim, porsiyon o kadar büyüktü ki, katlarını açıp aralarındaki sebzeleri açıp öyle yedim. Kola ve lazanya için 8.9 euro ödedim.

  • Akşam yemeğinde biraz salata yemek isterseniz bifteği ile iddialı Meksika restoranı Maredo'yu öneririm. 4.60 euro'ya tek seferlik, 6.50 euroya sınırsız açık büfe salata alabilirsiniz. Salata büfesinde haşlanmış brokoli, biber, taze soğan, marul, rendelenmiş havuç, cherry domates gibi lezzetli sebzeler bulabilirsiniz.

  • Biraz daha özel bir restoran olarak KADEWE'nin yanındaki meydanda garsonlarının Türk olduğu ve muhtemelen işletmecisinin de Türk olduğunu düşündüğüm İtalyan restoranı Cafe Mola'yı ve brokoli ve peynirli pizzasını tavsiye ederim.

  • Uzun bir yürüş sonrasında kendinize ödüllendirmek için Unter den Linden bölgesindeki OpernCafe'de biribirinden kalorili pastalar arasından kendinize bir dilim ısmarlayabilirsiniz, benim seçimim Sachertorte oldu :)




Çarşamba, Nisan 30, 2008

Belin-2

Berlin'de yaklaşık 175 müze varmış. Bunların hepsini gezmek mümkün olmadığı için birbirine yakın mesafelerde olan önemli müzeleri dolaştım. Bunun için 19 euroluk 3 günlük müze kartı satın aldım, bu kart ile yaklaşık 70 müzeye bu 3 gün içinde ek bir ücret ödemeden girebiliyorsunuz. Müze adasındaki her bir müzenin girişi 8 euro, bunun yerine isterseniz 14 euroya günlük kart alıp bu bölgedeki müzeleri tek biletle gezebilirsiniz. Hatta Berlinliler için kombine gibi yıllık müze bileti varmış, 1 sene boyunca kullarak tüm müzeleri gezebiliyorlarmış, eh 175 müze anca biter :)



Mutlaka gidip görmeniz gereken müze, bence Bergama müzesi. Türkiye'den ve Mezopotamya bölgesinden getirilmiş tarihi eserler sergileniyor. Zeus sunağının olduğu salon insanı büyülüyor, diğer bölümleri ve ikinci katı mutlaka görün.



Aynı bölgedeki Altes Museum'u da gezebilirsiniz, Mısır'dan getirilmiş bir çok tarihi eser var ve ünlü kraliçe Nefertiti'nin büstünü görebilirsiniz. Zamanınız varsa Alte Nationalgalerie'yi de görebilirsiniz.




Bergama müzesi çok büyük olduğu için 2 günümü bu bölgede geçirdim, 3. günümü ise Kulturforum'daki müzelerde geçirdim.

Resim müzesi : 13-18.yy arasına ait tablolar sergileniyor.



Sanat eserleri müzesi : Farklı dönemlere ait sanat eserleri sergileniyor, hatta özel bir bölümde nasıl yapıldıkları/hangi aletlerin kullanıldığı anlatılıyor. En alt katta ise 20.yy ve 21.yy ait, sanat eseri olmuş veya olmaya aday modern tasarımlar da var.


Tüm müzelerin girişinde üzerinizdeki kaban/mantolar portmantoya bırakılıyor, içeride flaşsız fotoğraf çekmek serbest. Ayrıca girişte ücretsiz hizmet olan sesli rehber alıp eserler hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. ( bazı ülkelerde bu sesli rehber ücretli oluyor ) Müzeler genellikle sabahları saat 10'da açılıp 18'de kapanıyor, Perşembe akşamları ise saat 22'ye kadar açık, pazartesi günleri bir kısmı kapalı, gezi planınızı yaparken müzelerin açılış ve kapanış saatlerini mutlaka kontrol edin.

Gezdiğim tüm müzelerin içindeki cafe ya da restoranlar gayet güzel, yemekleri lezzetli ve dışarıdaki restoranlara göre fahiş fiyatları yok. O kadar dolaştıktan sonra elma suyu ve soda karıştırarak hazırlanan Apfelschorle iyi geliyor.

Büyük ve kalabalık müzelerde etrafı izleyen çok fazla müze görevlisi var, en ufak şeyde uyarıyorlar. Özellikle tarihi eserlerin olduğu salonlarda mutlaka nem ölçer var, ışığın şiddeti özel ayarlanmış. Hatta kaya üzerine ince ince oyularak yapılmış bir duvar var, onun olduğu odaya girince tavandan hafif hafif su buharı püskürtülüyordu.


Biraz değişik bir bilgi olacak :) Gezdiğim tüm müzelerdeki tuvaletler çok temizdi ve ücretsizdi. Hatta Mısır eserlerinin olduğu müzede tuvalet sadece girişte ya da çıkışta değil, müzeyi dolaşırken kullanabilmeniz için sergi salonlarının arasında bile var. El kurulamak için geri dönüşümle elde edilmiş kağıt havlular kullanılıyor.

Aslında çok fotoğraf var, buraya koyacaklarımı seçmekte epey zorlandım :)

Pazartesi, Nisan 21, 2008

Berlin-1

En son yazımda detaylar çok yakında dedim, ama farkında olmadan epey bi arayı açmışım :) Neyse gelelim detaylara... Nisan ayının ilk haftası eşim iş dolayısıyla Almanya'nın başkenti Berlin'e gidecekti. Ben de yıllık izin ve vize işlemlerini halledip onunla beraber gittim. Böylelikle Berlin'de benim tatil yaptığım, eşimin ise çalıştığı 6 gün kaldık.

Berlin, başkent ve turistik olmasına rağmen huzurlu, düzenli ve güzel bir şehir. İyi gelir getirdiği için turizme çok önem verdikleri kolaylıkla anlaşılıyor. 2. dünya savaşında yerlebir olmasına rağmen tarihi binalar titizlikle restore edilmiş, modern mimaride bir çok bina inşa edilmiş. Bazı binalar da yıkımı hatırlatması için özellikle yıkık bırakılmış (üstteki foto). Ve şehirde inanılmaz inşaat hali vardı, fotoğraf karelerine vinçler de misafir oldu. (alttaki 2 foto)


Olabilecek her şeyin müzesi var, örneğin şeker müzesi :) Gitmedim ama internetten okuduğum kadarı ile şeker nedir, nasıl elde edilir, tarihte şekerin yeri, nelerde nasıl kullanılır, şeker ile ilgili alet edevatlar diye özel konulu müze yapmışlar.

3 gün müze, 3 gün şehirde dolaşarak zaman geçirdim. Kurfürstendamm (Ku'damm - alttaki foto) ve Unter den Linden'da caddeler ve özellikle kaldırımlar çok ama çok geniş ve şehir dümdüz olduğu için yürümek çok keyifliydi. Sabah 8'den akşam 5'e kadar ayaklarım sızlayıncaya kadar yürümeme rağmen 1 kilo alıp döndüm, çikolatadan olsa gerek :)

Önceki yazımda eklediğim fotoğrafta birbirine kavuşamayan 2 zincir halkası görünüyor. Bu halkalar Doğu ve Batı Berlin'i temsil ediyormuş, iki halka birbirine ulaşmak için can atar, ancak bir zamanlar Berlin'inde olduğu gibi birleşemez.

Gitmeden internetten Berlin'in hava durumuna bakmıştım, karla karışık yağmur görünüyordu. Neyse ki kar yağmadı, ama biraz soğuktu. Atkı, bere, eldiven ekipmanım hazır olduğu için sokaklarda dolaşırken hiç üşümedim. Ama o kadar çok mağaza var ki, ihtiyacınız olan şeyi satın alabilirsiniz. Bu tip gezilerde sırt çantasını öneririm, eşyaların kolay taşınmasının dışında sırtınız soğuktan korunur, fotoğraf vs çekerken elleriniz serbest kalmış olur. Bir diğer önerim de mümkünse ağzı fermuarlı ya da çıtçıtlı mont ya da benzeri bi şey giymeniz. Bir cebe ufak tefek harcamalar için küçük bir cüzdan, diğer cebe de cep telefonunuzu koyabilirsiniz. Fotoğraf çekerken kendinizi kaptırıp, eşyalarınızı da başkalarına kaptırmayın, sırt çantanızda esas cüzdanınızı en altlara koyun, üzerine de su, atkı, bere gibi diğer eşyalarınızı yığın.

Önerilerden gidiyoruz, aklıma gelmişken yazayım. Yurtdışı gezilerinde gidilen ülkeye ve otele göre pasaportunuzu yanıza alabilirsiniz ya da otelde kasaya bırakabilirsiniz. Her ihtimale karşı pasaportun ana sayfasını ve geçerli vizenin olduğu sayfanın fotokopilerini çekip yedekte bulundurun, hatta o ülkedeki Türkiye konsolosluğunun adresini ve telefonunu yazın. Paranızı tek bir yerde değil, çantanızda farklı yerlerde güvenli olacak şekilde dağınık saklayın.

Bir sonraki yazıma gezdiğim müzelerden devam etmeyi düşünüyorum. Görüşmek üzere...

Pazartesi, Nisan 07, 2008

Gezdim geldim


Gezdim, gördüm, geldim. Detaylar çok yakında...

Perşembe, Mart 27, 2008

Portakallı Kereviz


Bahar geldi, enginarlar tezgahlara gelmeye başladı. Ben hala kereviz yazıyorum :) Çocukken kesinlikle yemediğim, kereviz bu kış evimizden eksik olmadı. Pratik olması dolayısıyla genelde rendeleyip yoğurtlu salata olarak bol bol tükettik. Ama yemeğine de bir şans vermek istedik, hakikaten çok lezzeti oldu. Normal yemeğin içinde tatlı/meyve gibi şeyleri sevmeyen eşim bile beğendi.

Kereviz alırken saplarının yeşil ve diri olmasına dikkat edin, buzdolabında kesinlikle sorunsuz uzun süre dayanan bir sebze. Gelelim tarifimize;

Malzemeler :

* kereviz
* havuç
* patates
* kuru soğan
* 1 limonun suyu
* 1 portakalın suyu
* zeytinyağ
* tuz

Yapılışı :

Aslında kereviz, parates ve havuç için belli bir miktar yok, evdeki malzemelere ve zevkinize göre arttırıp azaltabilirsiniz.

İkili plastik makarna süzgecine su doldurup kerevizlerin kararmaması için içine biraz limon suyu ekleyin. Çapakları da gidecek şekilde kerevizleri güzelce soyun, büyük olanları keserken elinize dikkat edin. Temizlenmiş kerevizleri bekletmeden limonlu suyun içine atın.

Eğer kerevizin yaprakları yeşil gibiyse atmayıp onları da yemeğe ekliyorum. Ama ovalayarak sirkeli suda iyice yıkayın, çok fazla toprak çıkıyor.

Soğanı küp küp doğrayın zeytinyağda şeffaflaşana kadar çevirin. Önce havucu, biraz daha sonra kereviz ve küp küp doğranmış patatesi ekleyin, harlı ateşte birazcık soteleyin. Yeterince sıcak su, limon suyu ve portakal suyunu ekleyin ve tencerenin kapağını kapatıp orta derece ateşte pişmeye bırakın.

Bi 10 dakika sonra doğranmış yeşil kereviz saplarını ve damak zevkinize göre tuz ekleyip kısık ateşte pişmeye bırakın. Kereviz, havuç ve patatese göre daha kısa sürede pişiyor, bu nedenle havuç ve patatesin kerevize yetişmesi için daha küçük küçük doğrayın. Kerevizin fazla pişip hamur gibi olmaması için çok uzun süre ateşte bırakmayın. Hatta ocağın altını kapattıktan sonra kapağı kapalı bi 20 dakika kadar kendi demi ile beklerse (bu süre içinde de pişmeye devam edecektir) yemek hem daha lezzetli olacak hem de enerji tasarrufu yapmış olursunuz.

Afiyet olsun

Çarşamba, Mart 19, 2008

Elektrik mavisi ayakkabılarım


Bu yaz babet ayakkabılar yine çok modaymış, haberiniz olsun.
Ama ben tamamen düz olanlarını giyemiyorum, en güzel modelleri de hep öyle yapıyorlar :( Az da olsa topuğu olan bu maviş ayakkabıları mağazada görünce bayıldım. Kış sezonu indiriminden karlı bir alışveriş oldu, tam bu havalara uygun. Kot pantolonun altında çok şeker duruyor.

Cumartesi, Mart 15, 2008

Örgü Günleri # 11 Kalanları değerlendirelim

11. örgü günleri için hazırladıklarımı görmek için tıklayın.

Perşembe, Mart 13, 2008

Sümbül zamanı


Baharın gelmesiyle sümbüller de kış uykusundan uyandı, bizim eve bahar geldi, sizin ev ne durumda?

Pazartesi, Mart 10, 2008

Film : M.Ö. 10.000

Cuma akşamları fırsat buldukça sinemeya gidiyoruz ya da ertesi günün tatil olduğu için evde film izliyoruz. Bu hafta yeni gösterime giren M.Ö. 10.000 adlı filme gittik. Baştan hevesinizi kaçırmak istemem, ama daha önce fragmanlarını izlediğimizde konusu ilginç gelmişti, ama filmin kendisinden pek memnun kalmadık. İlk yarısını sabırla izlediyseniz çıkmanıza gerek yok, ikici bölümdeki aksiyonlar, efektler filmi biraz daha izlenir kılıyor.

Konu, kostümler inanılmaz zayıf. MÖ 10.000'de yaşayan, ot görmemiş, mamut avlayan adamların inci gibi tertemiz dişleri var :) Benzer konuda daha iyi bir film izlemek isterseniz Apocalypto'yu öneririm.

Eğer beraber gideceğiniz kişi çok hevesli ise gözünüz korkmasın, kocaman bi paket mısır alıp detaylara fazla takılmadan filmin keyfini çıkartabilirsiniz.

Pazar, Mart 02, 2008

Bu kış daha bir ay olmadan ikinci kez gribe yenildim ve daha güçlü bir antibiyotik kullanmak zorunda kaldım. Neyse, yarın sabah sonuncuyu içeceğim. Düzenli beslenmeme, her akşam mutlaka meyve yiyor olmama rağmen vücudum direncimin toparlanması biraz zor oldu.

Uşak'ın meşhur Tarhana Baba markalı tarhanası kurtarıcım oldu. Çoz az salça ve yağ eklenmiş, kıvamı biraz sulu olan çorbayı kaseden değil, büyük porselen fincandan içmek daha rahat oluyor.

Hasta iken insanın canı pek bi şey yiyip içmek istemiyor, ama bol bol sıvı da almak gerektiği için bilimum bitki çaylarını denedim. Zeytinyağ, zeytinin kendisi, zeytinyağlı şampuan, zeytin reçeli derken zeytinin yaprağından da çay yapmışlar. Tariş'in online alışveriş sitesi Ta-ze'de detaylı bilgiyi bulabilirsiniz. Denediğim bitki çayları arasında favorim Doğa'nın Limonlu yeşil çayı, içimi gerçekten hafif, şekersiz rahatlıkla içebiliyorum.

Herkese sağlık günler

Sevgiler

Salı, Şubat 19, 2008

Susam Sokağından Gıdıkla Beni Elmo

Geçen hafta bir akşam yakın arkadaşlarımıza çay içmeye uğradık. Bize heyecanla yeni oyuncaklarını gösterdiler : Susam sokağının sevimli karakteri Elmo çılgın bir oyuncak olarak karşımızdaydı. Ani hareketleri ve sesi nedeniyle çocuklara göre bir oyuncak olup olmadığını bilemiyorum, ama 30-35 yaş grubunun severek izlediğini söyleyebilirim.

Üstteki videodan Elmo'nun marifetlerini izleyebilirsiniz.

Pazartesi, Şubat 18, 2008

Mezura bileklik

Bugün Etsy'de dolaşırken üstteki bilekliği gördüm, fikir olarak çok hoşuma gitti, sizlerle paylaşmak istedim.

Çarşamba, Şubat 13, 2008

Tiyatro : Oyunun Oyunu

2 hafta kadar önce hain virüslerin saldırısına maruz kaldığım için iyileşene kadar hep evdeydik. Neyse ki bu hafta biraz daha iyiyim, hafif bir öksürük kaldı şimdilik.

Geçtiğimiz cumartesi akşamı değişik bir şeyler yapalım derken Beşiktaş Kültür merkezinde Yasemin Yalçın'ın 12 yıl aradan sonra ilk defa sahneye çıktığı Oyunun Oyunu adlı oyuna gitmeye karar verdik. Çok eğlenceliydi, bir oyunun nasıl hazırlandığı, aslında oyun sırasında sahne arkasında neler olduğu komik bir dille anlatılıyor.

Aklınızdaki her şeyi kapının dışında bırakıp öyle tiyatroya girin, esprilerin keyfini çıkartıp, karnınız ağrıyana kadar gülebilirsiniz.


Sevgiler

Perşembe, Ocak 24, 2008

Blog kopyacıları

Bu akşam aslında bu yakınlarda üzerinde uğraştığım örgülerle ilgili yazacaktım. Ama internette dolaşırken 2 hırsız siteye rastlayınca tüm yazma hevesim kaçtı.

Benim zaman harcayarak belki birilerinin işine yarar, faydalı olurum diye yazdığım, uğraştığım bir çok yazımı kendi sayfalarına kopyalamış bu 2 site. İnsana bu kadar da olmaz ki dedirtecek derecede kopyacılar. Bu sitelerden birinde yazılarım ve hatta bir çok başka blogun yazıları birebir, hiç bir kaynak göstermeden, kopyalanıyor. Diğer sitede ise sadece siteye hit çekecek şekilde yazı tamamen ya da bir kısmı kopyalanmış.

Daha çok hit almalarına neden olmamak için burda linkleri vermiyorum, zaten onların da istedikleri bu.

Pazartesi, Ocak 21, 2008

Mozaik pasta


Dün akşam yakın arkadaşlarımız bi çay içmek için uğradılar. Çayın yanına ne ikram etsem derken, herkesin bayıla bayıla yediği mozaik pastadan yapmaya karar verdik. Beyler salonda otururken (! iki taşın arasında televizyona PS2 bağlamışlar !) bayanlar hemen petibör bisküvileri kırmaya yardım ettiler.

Eğer yumurtasız, tereyağsız, ama bol kakaolu olsun diyorsabız, bu tarif tam size göre.

Malzemeler:
* 1 su bardağı süt ( tam dolu değil, 1 parmak az)
* 1/2 su bardağından biraz fazla toz şeker
* 1 çay bardağı fındık yağı
* 3 (tepeleme) yemek kaşığı kakao
* 1 paket petibör
* 1/2 su bardağı elle kırılmış ceviz ( antep fıstığı da güzel oluyor )

Yapılışı:
* Bir cezvede sütü ılıtarak şekeri eritin. Sütün çok ısınmamasına dikkat edin, burda amacımız toz şekerin erimesi. Eğer süt çok ısındıysa ılınmasını bekleyin.
* Yavaş yavaş kakaoyu ekleyip kakaonun iyice eritecek şekilde yavaş yavaş çırpıyoruz. En son yağı ekliyoruz.
* Derin bir kaptaki ufak ufak kırılmış bisküvi-cevize karışımımızı ekleyip karıştırıyoruz.
* Buzdolabının buzluğunda en az 2 saat bekletiyoruz.
Biz ancak bir saat sabredebildik, yine de hafifçe katılaşmış pastamız çok lezzetliydi. Ama bir gün sonra yediğimiz son dilim daha lezzetliydi, acaba bir gece bekleyip bisküviler yumuşadığı için mi? yoksa son dilim olduğu için mi?

Cumartesi, Ocak 19, 2008

Haftasonu için film önerileri



Dadım Aşık filmi kesinlikle haftasonu için ideal, çok eğlenceli. Ama konusu biraz bayanlara yönelik, erkekler sıkılabilir, haberiniz olsun :)

Ferzan Özpetek'in Bir Ömür Yetmez adlı filmini uzun zamandır izlemek istiyordum, nihayet bu hafta fırsat bulabildim. Aslında çok güzel bir film, anlattığı öyküyle içinizi ısıtıyor, yüzünüzü gülümsetiyor, ama Cahil Periler ve Kutsal Yürek kadar etkileyici bulmadım nedense. Yine de izlenmeye değer.

Cumartesi, Ocak 05, 2008

Arı Filmi ve Kabadayı

Arı filmi'nden yüzümüzde tebessümle haftanın yorgunluğunu üzerimizden atmış, gevşemiş bir şekilde çıktık. Sevimli bir film olduğunu söyleyebilirim. Filmin kahramanı arıyı Cem Yılmaz'ın seslendirmiş, ancak Cem Yılmaz'ın kendi kimliği kesinlikle öne çıkmıyor, hatta bu ses onun mu diye düşündüğüm bile oldu.

Bu haftaki diğer filmimiz ise Şener Şen'in son filmi Kabadayı. Aslında filmi sadece Şener Şen'e mal etmek diğer oyunculara haksızlık olur. Rasim Öztekin, Kenan İmirzalıoğlu ve İsmail Hacıoğlu'nun oyunculukları kesinlikle dikkat çekici. Genç oyuncu İsmail Hacıoğlu'nun şimdiye kadar oynadığı filmleri düşünürsek gelecekte Türkiye'nin önemli oyuncularından olacağını düşünüyorum. Emekli kabadayı Ali Osman'ın bu alemden arkadaşları da özenle seçilmiş, rollerine yakışan tecrübeli oyunculardı. Konu çok ilginç değildi aslında, yine de 3 saat boyunca sıkıldığım bir an bile olmadı.

Cuma, Ocak 04, 2008

Kırmızı rugan çantam

Bu aralar bana bi haller oldu, yeni yeni makyaj malzemeleri, saten/simli bluzlar derken nihayet modaya iyiye uyup Mudo'daki indirimden ben de kendime büyük bir çanta aldım, hem kırmızı hem de rugan :)

Yine tam modayı yakalayamadım sanırım, bu sene bavul gibi daha büyük çantalar modaymış.

Neyse ben çantamı seviyorum, mantonum ya da ayakkabılarımın rengine uyup uymamasına aldırmadan her gün kullanıyorum. Havaların iyice soğuduğu bu günlerde büyük çanta kullanmak iyi bi şeymiş. Atkı, bere, eldiven ve hatta şemsiye bile sığıyor, yaşasın büyük çanta modası !!!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...