Çarşamba, Haziran 28, 2006

Sıcaklar... sıcaklar ...

Bu aralar yazacağım bir sürü şey var, ama sıcaklardan dolayı bi türlü bilgisayar başında oturamıyorum.

Aslında desktop değil, laptopla çalışıyorum. Şu altı dolgulu olan tepsiler var ya, onun üstüne laptopı koyuyorum, TV karşısında koltukta uzanıp sörf yapıyorum. Ama bu sörf pek serinletmiyor, aksine tepsinin altı ve bilgisayar sıcak yaydığı için internet başında zaman geçirmeye sabrım yetmiyor. Ben de bol bol film izliyorum :)

Acaba bi de balkona çıkıp ordan çalışmayı deneyeyim. Yere bir kova da su dökerim, hem temizlenir hem de ortalık serinler değil mi? Geçen yaz İspanya'dan hatıra diye aldığım bi yelpazem olacak, onu bulma vakti geldi galiba. İşyerinde yeterince klimalı ortamda kaldığım için evde pek tercih etmiyorum. Bugün karfurdan bi vantilatör kaptık geldik, şöyle hafif esinti bile iyi geliyor.

Sıcaklarla kolay başa çıkabilmeniz dileğiyle...

Perşembe, Haziran 22, 2006

Çikolata Kursu

Doğum günümde arkadaşlarımın hediye ettiği çikolata kursuna nihayet gidebildim. Çok eğlenceli 2,5 saat geçirdik. Bu kadar kısa süre içinde evde çikolata yapmak için temel teknikleri öğrendik. Eğer siz de meraklı iseniz gitmenizi öneririm.

Aslında beyaz çikolatalı da yapanlar vardı. Ama genellikle bitter tercih ettim. Yaptığımız bu lezzetlerden en çok ortadaki (Rochas) hoşuma gitti. İçine bolca ceviz, fındık çikolatası koyarsanız Beyoğlu çikolatası gibi oluyor.

Pazartesi, Haziran 19, 2006

YE # 11 Balık

Bu ay Hindistan Cevizi blogundaki balıklı tarifler etkinliğine konuk oluyoruz.

Balık yemeyi çok severim, hiç hayır diyemem. Evde kızartma yapmayı sevmediğimden genellikle ya tencerede ya da fırın torbasında yapıyoruz. Eğer canımız hamsi istediyse Küçükyalı'daki Küçükyalı Balıkçısı-2'ye gidiyoruz. Bence en güzel kalamarı orda yapıyorlar.

Akşam eve geldiğinizde hemen hazırlayabileceğiniz bir tarif ile bu etkinliğe katılıyorum. Eğer apartmanı balık kokusu içinde bırakmayacak durumdaysanız aklınızda olsun çupranın ızgarası daha lezzetli oluyor.

Fırında Çupra :

Malzemeler :
2 adet 300-400 gr lık çipra
1 orta boy kuru soğan
2 patates
2 domates
2-3 çarliston biber
1 adet buzdolabı torbası

Yapılışı :

Çukur bir kaba 3-4 yemek kaşığı sızma zeytinyağı, biraz karabiber ve az biraz da soya sosu ekleyip karıştırın. Soya sosu eklediğiniz zaman tuz eklemenize gerek yok. Soya sosunuz yoksa biraz da tuz ekleyebilirsiniz. Biz yemeklere gerekmedikçe tuz koymadığımız için bu durumlarda sadece zeytinyağ ve karabiberle idare ediyoruz. Balıkları bu sosa güzelce bulayıp 1-2 saat buzdolabında dinlendirin. Eğer "1-2 saat bekleyemem çok acıktım" diyorsanız deep freezeden çıkarttığınız balıkları yine de bu sosa yatırın, malzemeleri hazırlarken bile beklese olur.

Soğanı soyup dörde bölelim. Domateslerin ve biberlerin çekirdeklerini çıkartıp kalın kalın doğrayalım. Patatesleri soyup dilimleyelim.

Balıkları fırın poşetinin içine yerleştirdikten sonra malzemeleri torbanın içine dolduralım, bir parça defne yaprağı da koyabilirsiniz. Poşetin ağzını sıkıca kapattıktan sonra üzerinde bir kaç yeri ufak kesik açmayı sakın unutmayın. Eğer kesersen çok kaçırırım derseniz, bir kaç yere iğne de batırarak delik açabilirsiniz.

180 dereceye ısıtılmış fırında yaklaşık 30-35 dakika pişirdikten sonra yemeğiniz hazır. Balıklar pişerken bol yeşillikli bir salata hazırlamanızı tavsiye ederim. Eğer seviyorsanız beyaz kuru soğan da balığın yanında güzel gider :)

Küçük balık yerken başını, kuyruğunu yiyemem. Hatta hamsi yerken bile üşenmeyip kılçığını mutlaka ayıklarım. Çupra büyük balık olduğu için yemesi hem kolay, hem de lezzetli. Ufak bir not, çuprada yanak etlerini yemeyi unutmayın :)

Afiyet olsun

Salı, Haziran 13, 2006

Küpeler...

Bizim evde de Dünya kupası başladı, siz ne durumdasınız? Misafirlikler, yatma saatleri, yapılacak işler gibi her şey maçlara göre ayarlanıyor. Çayımızı, çiğdemimizi alıp TV karşına geçiyoruz. Aslında benim maçlarla bir işim yok, ama merak işte. Favorim Brezilya, neden diye sormayın, ben de bilmiyorum :)

Aslında Türkiye'nin de katıldığı bir dünya kupası olsa, izlemek daha heyecanlı olacaktı. 2002'deki dünya kupasındaki maçlarını heyecanla takip ediyorduk. Hatta yöneticimiz izin vermişti de, mesai saatlerindeki maçları işyerinde toplantı odasında duvara yansıtıp izlemiştik :) FBli olmama rağmen Hakan Şükür'ün maçın 6. saniyesinde attığı rekor golü unutmak mümkün değil :)

İki paragraf yazabildiğime göre, ben de kupa havasına girmişim galiba :) Eşim maç izlerken ben de fırsattan istifade boncuklarla ilgileniyorum. İşte bunlar da yeni küpelerim :




Pazar, Haziran 11, 2006

Topraktan Sonsuzluğa Çatalhöyük

9000 yıl önceki Anadolu'nun sahipleri ile tanışmak istiyorsanız 26 Mayıs - 20 Ağustos 2006 tarihleri arasında Beyoğlu'ndaki Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesine bir uğrayın derim.

Kesinlikle bir sergi salonu gibi değil. Çatalhöyük'teki evlerin örnekleri yapılmış, o yıllarda insanların nasıl yaşadıklarını görebiliyorsunuz. Orjinal eserler de sergileniyor. En dikkat çekici eser ise boncuklu bebek iskeleti (3. resim). Bebeğin el ve ayak bileklerinde renkli boncuklardan yapılmış bilezikler takılıydı. Boncukların renkleri hala belirgin. Bebeği gömerken sevgi ifadesi olarak takıldığı tahmin ediliyor.

Bu linkte sergiden fotoğraflar görebilirsiniz ve detaylı bir yazı okuyabilirsiniz.

Sergi çıkışında mühürler var. Gerdirilmiş deri üzerine basıp, el deseni oluşturuyorsunuz. Sonra da içine adınızı yazıyorsunuz. "Siz de Sergiye Damganızı Vurun!"

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle,

Sevgiler

Çarşamba, Haziran 07, 2006

İncik Boncuk'un Doğumgünü

Evet başlığı yanlış okumadınız. 07.06.2005'te başladığım blog maceramda bir seneyi doldurdum, zaman nasıl hızlı geçip gidiyor değil mi?

Aslında kendi blogumda yazmak aklıma hiç yoktu. Kendi blogunu açıp bana da cesaret veren arkadaşım Emel'e bu konuda teşekkür ederim. Emel, bu sene yüksek lisans derslerinden fırsat bulamadığı için bloguna pek fazla zaman ayırmadı. Tezini verir vermez kendisini bir an önce aramıza bekliyoruz.

Bir sene boyunca neler yazdım : Önce balkonumu ve çiçeklerimi tanıtarak giriş yapmışım. Sonra ahşap boyama konulu mesajlarla devam etmişim. Gittiğim yerleri, okuduğum kitapları, izlediğim filmleri paylaymışım. Ama en çok takı tasarımlarıma yer vermişim. "Geçen bir yılda neler yazmışım" okumak isterseniz tıklayın.

Daha ne kadar devam ederim, hiç düşünmedim. Fırsat buldukça burda olmaya çalışacağım. Naha nice seneler burda güzel şeyler paylaşabilmek dileğiyle...

Sevgiler

Pazartesi, Haziran 05, 2006

Kolyeler

Evet, ilk makrome denemem ile karşınızdayım. İlmek ya da düğüm atmaya elim alıştıktan sonra kolye çabucak bitti. Mor ahşap boncukların rengi fotoğrafta pek iyi çıkmamış. Desenli olan ahşap boncuklarla renkleri uyumlu oldu.

Makrome için pamuklu bir ip aldım, ne diye satılıyor bilmiyorum, ama çok güzel bir dokusu var, düğümleri yaparken hiç zorlanmadım. Bir türlü mumlu ipe alışamadım, ipin hafif yapışkan dokusunu elimde hissetmek hoşuma gitmiyor olabilir.

Diğeri de yine 3lü düğümle tekniğinden yola çıkılarak tasarlanmış, ancak bazı boncukların yetmemesinden dolayı mecburen asimetrik bir kolye oldu. Modele malzemeler karar verdi :)


Cuma, Haziran 02, 2006

Kitaplar kitaplar...

Geçen akşam büyük bir kitapçıya girdim. Yeni çıkanlar, çok satanlar derken yaklaşık 1-1,5 saat oyalanmışım. Sonuçta da bir kucak kitap alıp çıktım. Kütüphanemde Yaşar Kemal'in İnce Memed serisinin 4 kitabı bana sürekli göz kırpıyorlar, ama onlara bir türlü zaman ayıramıyorum. Bu aralar pek roman okumuyorum, daha ziyade anı kitapları hoşuma gidiyor.

Bu arada, 4 aydır EVİM diye bir dergi çıkıyor. İçerik olarak benim çok hoşuma gidiyor. Diğer ev dekorasyon dergileri gibi içinde egzantrik mobilyalar, fiyatlar, dekorasyon fikirleri yok. Daha sade ve Türkiye'de bulunabilir önerilerle konular işleniyor. Yaşadığınız mekanı güzelleştirmeye niyetiniz varsa bir göz atın derim.

İşte yeni kitaplarım;

Uzakname'yı severek okumuştum, o nedenle ilk olarak Yakınname'den başladım. Şimdi bana biraz müsade. Yatmadan Mehmet Yaşin'in gözüyle ufak bir Türkiye turuna çıkacağım da.

Sevgiler

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...