Pazar, Mayıs 27, 2007

Buralardayım

Merhabalar,

Epeydir sesin soluğum çıkmıyor, artık buraları bıraktığımı düşünmüş olabilirsiniz. Aslında hep buralardayım, blog arkadaşlarımın yazılarını sessiz sedasız takip ediyorum. Niyeyse akşamları bir türlü yeni bir yazı yazamıyorum. Bu aralar kendimi televizyona, diziye ve filmlere verdim desem yeridir.

Heroes ve Lost diye takip ettiğim iki yabancı dizi vardı, bu hafta sezon finali bölümleri oynadı, sonbahara kadar sezonu kapattılar. Pazartesileri bir de House adlı diziyi izliyorum, haftada 3 akşam doluyum.

Cuma akşamları da sinemaya gitmeyi, pazar akşamları evde DVD keyfini alışkanlık haline getirdik, beni TV'nin önünden alabilene aşkolsun. İşte bunlar 1 ay içinde izlediğim filmlerden hatırladıklarım :

Korkuyorum Anne : Çok doğal, samimi bir film. Amelie filmini izleyip sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bir film.

Takva : Bu filmi de öneriyorum, Erkan Can'ın oyunculuk performansı görülmeye değer.

Örümcek Adam -3 : Biraz değişiklik olsun, aksiyon filmi izleyelim diye gittik. Çocuklar örümcek adam diye çıldırıyorlar, ama film pek çocuk filmi gibi değil. Ama gelin görün ki tüm kırtasiyeler, oyuncak mağazaları tıka basa örümcek adam, süperman baskılı ıvır zıvırla dolu, anne babalar sabır dilerim.

Karayip Korsanları - Dünyanın Sonu : Benim çok keyifle izlediğim, eşimin zaman zaman sıkıldığı 3.5 saatlik uzun bir film. Johnny Deep yine filmin yıldızıydı. Sanırım 4. film de yolda. Biraz kafamı dağıtayım diyenlere tavsiye ederim.

Kaynak : Bu seneki 26.İstanbul Film festivalinde gösterilen sanatsal bir film. Dikkatli izlenmesi gerekiyor, filmin sonunda "ee ne oldu şimdi" demeniz mümkün, benden söylemesi. Daha önceden Requiem for a Dream filminiz izlediyseniz ve sevdiyseniz bu filmi zaten izlemiş olabilirsiniz.

Kara Kitap : Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ı ile bir ilgisi yok, adı yanıltmasın. İkinci Dünya savaşı sırasında Almanya'dan kaçıp Hollanda'da yaşamaya çalışan Yahudi bir şarkıcının anılarından yola çıkarak yapılmış bir film. Bu konuda yapılmış bir sürü film olmasına rağmen akıcı bir film olduğu için izlenebilir.

Grave of the Fireflies : Acıklı bir çizgi film. İkinci Dünya savaşı sırasında Japonya'da yaşı çok da büyük olmayan büyük erkek kardeşin, küçük kızkardeşini koruyup kollamaya çalıştığı hayatta kalma mücadeleleri anlatıyor. İzlerken yanınızda hazırda mendil bulundurmanızı tavsiye ederim.

Benden şimdilik bu kadar, gidip bir film daha izleyeyim :)
Sevgiler

Cumartesi, Mayıs 05, 2007

Varşova Hatıraları



Fotoğraflarla Varşova

Geçen gün Varşova ile ilgili epey uzun, ama fotoğrafsız bir yazı yazmıştım. Fotoğrafları da ancak aktardım, düzenlendim.

Varşova 2.Dünya savaşı sırasında 1944-1945 yıllarında yerle bir edilmiş. Şehirde bazı binaların yanında o tarihler binanın nasıl olduğunu gösteren siyah beyaz fotoğrafları asılmış. Old Town gönüllü Polonyalılar tarafından eski fotoğraflardan, tablolardan yola çıkılarak yeniden inşa edilmiş ve bir istisna olarak Unesco'nun Dünya Mirası Alanları listesine eklenmiş.

Örneğin aşağıdaki ilk fotoğrafta sağda gördüğünüz Royal Castle 1944'te Varşova ayaklanması sırasında Almanlar tarafından tahrip edilmiş. Savaş sonrası bina yeniden inşa edilmeye başlanmış ve ancak 50 yıl sonra, 1984 yılında resmen tamamlanmış.

Bu linklerden 1944'e ait Royal Castle'ın fotoğraflarını görebilirsiniz.
http://www.un.org/av/photo/subjects/images/24475.jpg
http://www.poloniatoday.com/images/RUINS.jpg



Royal Castle içindeki meydanı ücretsiz görebiliyorsunuz. Pencere kenarlarına dikkatli bakınca birleştirilmiş olduğu rahatlıkla anlaşılıyor.

Aşağıdaki fotoğrafı manzara terasından çektim. Şehrin ortasından geçen Wista nehri görünüyor.

Old Town'dan Krakowskie caddesi (üstteki fotoğraf) dümdüz yürüyünce Nowy Swiat caddesine varıyorsunuz. Burada yol üzerinde bir çok mağaza var, İstanbul'daki Bağdat caddesine benzetebilirsiniz. Binalar ve yerleşim eski olmasına rağmen kaldırımlar çok geniş.

Nowy Swiat caddesine gelmemizin amacı Polonya'nın en ünlü tatlılarını yapan Blikle'de bir şeyler yemekti. Biz oraya vardığımızda akşam olduğu için pek fazla çeşit kalmamıştı. Koyu Belçika çikolatası ile yapılmış Jubile kek yedim, nefis bir tatlıydı, tadı damağımda kaldı. Sanırım el yapımı çikolata da satıyorlar, ama malesef o kısmı kaçırmışım. Varşova havaalanında vize kontrolünden geçtikten sonra Duty Free alanındaki bir mağazada Blikli çikolatası bulabilirsiniz, aklınızda olsun.Orda da şehrin her tarafı renkli çiçekler ve lalerle süslenmişti.
Old Town Square dedikleri meydanı aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz. Kaldığımız 2 gün boyunca bu alanı gündüz gözü ile görememiştim. Dönüş günü uçağımız 13:10 olmasına rağmen sabah erken kalkıp kahvalıtımızı yapıp hemen buraya geldik. 1,5 saat kadar bir süre içinde ara sokaklarda dolaştık, bol bol fotoğraf çektik, sabah erken açan mağazalardan hatıra magnet aldık.

Aşağıdaki alanın 1944'teki halini bu linklerdeki fotoğraflardan görebilirsiniz. İnanılmaz değil mi?

http://www.samtid.dk/avisen/artikler/billeder/20010347-1.jpg
http://members.virtualtourist.com/m/b8558/727f0/

Şehrin koruyucusu, simgesi kabul edilen Denizkızı, daha doğru Nehir kızının heykelini görebilirsiniz. Meydanda bir çok cafe ve restoran var, elmalı ördek (duck with apples) denemenizi öneririm.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...