Pazartesi, Aralık 31, 2007

Yeni yıl


Sevdiklerinizle beraber mutlu, sağlıklı, huzurlu ve güzelliklerle dolu bir yıl geçirmeniz dileğiyle...




Çarşamba, Aralık 26, 2007

Kitaplar kitaplar...


4.5 günlük bayram tatili için DNR'in online alışveriş sitesinden kitap sipariş ettik. Eğer internetten kitap almayı seviyorsanız bu siteye göz atmanızı öneririm. Bazı kitaplarda %27-%50 arası ciddi indirimler olabiliyor. Eğer güncel kitaplardan sipariş ederseniz, kitaplar en geç 2-3 iş günü içerisinde elinizde oluyor.

Bakalım kitap menümüzde neler var?

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları : bir solukta bitti, bu gerçekten serinin son kitabı, haberiniz olsun.

Türkleri Anlama Kılavuzu : eğer bu kitabı alırsanız, 2.yi almanıza gerek yok, bu kitap tamamını kapsıyor. Kitapta ilginç tespitler var, okurken kendiniz çok şey bulup eğlenebilirsiniz, tam tatil kitabi. Arka kapağından alıntı;

Madde 39- "Misafirlere hoş geldin dedin mi?.." çocuğa yaşatılacak en büyük kabuslardan biridir... Gelen misafire, ebeveyne göstere göstere "hoş geldin" deyip, kabustan kurtulmak gerekir...

Madde 60- Düğün salonunda halay ekibi, önce pistte çember oluşturarak coşar. Ardından masaların arasından geçerek halaya yeni kişiler alınır. En sonunda düğün salonunun duvarları boyunca halay çekilir. Ve nihayet halaydan kopmalar başlar... Halay ekibi dağılsa da, 2-3 kişi şuurunu kaybetmiş şekilde halay çekmeye devam eder... Çok sonra anlaşılır ekibin dağıldığı...

Madde 72- Belediyenin yaptığı kazı çalışmalarında kullanılan iş makineleri, etrafında kalabılığın toplanmasını sağlar. İş makinelerinin temposuna hayran olan fertler, saatlerce kazı çalışmalarını seyredebilirler... Bazılarının çalışmaya katılıp "topla gel, indir, kaldır, hoppp dur"... demesine az kalmıştır...

Veda - Esir Şehirde Bir Konak : Diğer Ayşe Kulin kitaplarında olduğu gibi bu kitap da çok akıcı bir dil ile yazılmış. Konu Osmanlı'nın son dönemlerinde maliye nazırılığı görevi yapan büyük dedesinin hayatı ile ilgili. Biyografi şeklinde olmasına rağmen asıl olarak o dönemki ev hayatı ve yaşananlar anlatılıyor.

VÖSYM : Bu kitabı pek bilmiyorum, eşim talebi üzerine sipariş ettim. ÖSS sorularının günlük hayata uyarlanmış, komik halleri diyebiliriz.

Arka Kapak'tan

Beş işçi bir gökdeleni 52 yılda yapmaktadır. Böyle proje olmaz olsun. Aynı gökdeleni 38 kuaför hiç yapamaz. Fakat bir kuaför bir saçı iki günde yapar.44 yorgancı 17 yorganı dört günde diktiğine göre, üç silahşör bir bufaloyu kaç günde yakalar? a) Birkaç günde c) 1100 günde b) Günübirlik d) Bufalodan bufaloya değişir (Tıknaz bufalolar sinirli olur, zor yakalanır) e) Hiçbiri (Doğru cevabı biz uzmanlar biliyoruz, bunu siz genç kişilerden saklamasını da biliriz anlamında)

Suskunlar : İhsan Oktay Anar'ın son kitabı. Osmanlıca sözcüklerin biraz fazla kullanılmasına rağmen sürükleyici bir kitap, bazı mekanları o kadar güzel detaylarıyla anlatıyor ki, o zamanki Osmanlı evlerini, sokaklarını, esnafı çok merak ediyorum. Ancak biraz dikkatle okumanızı öneririm, bölümlerde birdenbire farklı olaylara/kişilere geçiyor, ama sonra bağlantılarını kuruyor. Kitap okurken Crtl+F tuşu da olmadığı için, ya bu adamdan nerde söz etti diye bulmak zor oluyor.
Yedi Kapılı Kırk Oda : henüz okumadım, ama sırada bu kitap var.

Ademler ve Havvalar 5 : Piyale Madra'nın çizimlerine bayılıyorum, küçük bir kalem hareketi ile ile üzgün/sevinçli/şaşkın ifadeleri verebiliyor. Kadınlarla ilgili çok ilginç, ama bir o kadar da doğru tespitleri oluyor. Kitaplar gelir gelmez ilk olarak bu kitabı bir solukta okudum bitti.

Çarşamba, Aralık 19, 2007

İyi Bayramlar


Sevdiklerinizle beraber sağlıklı,mutlu ve huzurlu bir bayram geçirmeniz dileğiyle...

Salı, Aralık 18, 2007

Örgü Günleri # 8

Örgü günleri #8 için hazırladığım bereleri görmek için tıklayın.

Perşembe, Aralık 13, 2007

Beyaz Çanta


Örmeyi henüz bitirdiğim beyaz çantamın yapılışını görmek için tıklayın.

Pazar, Aralık 09, 2007

İstinye Park

Cumartesi günü sabah erken kalkınca ne zamandır gitmek istediğim yeni alışveriş merkezine -İstinye Park - gitmeye karar verdik. Beşiktaş üzerinden gidecekler için ulaşım çok kolay, sahildeki halk pazarının (eski Beltaş, sonra Tansaş ve şimdi o da sökülüyor) orada Tarabya dolmuşlarına binebilirsiniz. Güzergahın yazılı olduğu dolmuş tabelasının altına "İstinye Park" ilave edilmiş bile :) Yalnız dikkat etmeniz gereken bir şey var, Tarabya dolmuşunun hemen yanından Sarıyer dolmuşu kalkar, güzergahı Hacıosman üzerindendir, ona binmemelisiniz. Eğer trafik açıksa yaklaşık 20-25 dakika içinde İstinye parka ulaşabilirsiniz, dolmuştan hemen karşısında inebilirsiniz.

İçeri girdiğimde ilk olarak çok ferah ve aydınlık olması dikkatimi çekti. Kapalı bir mekan olmasına rağmen cam tavandan gelen gün ışığında gezmek çok keyifli. Toplam 4 kattan oluşuyor. Giriş ve -1. katta diğer alışveriş merkezinde olan mağazalar var, 1. katta Dior, Dolce&Gabbana gibi markalara ait mağazaları görebilirsiniz. -2. katta ise daha çok gıda ve elektronik mağazaları yer alıyor sanırım, bu kata inmeye fırsatım.

Daha çok giriş ve -1. katta dolaştım. Bu alışveriş merkezine gelmemin bir başka nedeni de Sephora'nın açılmış olmasıydı. İlk yurtdışına çıktığımda Paris'e gitmiştim ve Sephora'nın mağazası beni büyülemişti. Şekerleme dükkanına giren çocuk gibi gözümü renklerden alamamıştım. Her renkten değil, nerdeyse her rengin her tonundan far, oje, ruj vardı. O zamanlar makyajla pek ilgim olmadığı ve yanımdaki para ile değişik yerler görmek istediğim için pek bir şey almamıştım. Yıllar sonra Sephora'nın Türkiye'de mağaza açtığını duyunca İstinye Park'a büyük bir mağaza beklentisi ile gittim, açıkçası dükkanı görünce biraz hayal kırıklığı oldu.

Yurtdışındaki bir mağazasından görüntü için tıklayın.

Daha sonra LaCheen'in blogunda gördüğüm Inglot'a uğradım. Burası Sephora'dan da daha küçük bir mağazaydı, ama sadece kendi markalarındaki ürünler vardı. Makyaj malzemelerini kendi ambajları içinde alabileceğiniz gibi sevdiğiniz renkleri küçük kutular içinde de seçebilirsiniz. Bu şekilde daha hesaplı oluyor. Her bir renk 7 YTL, kutusu ise 15 YTL. Şimdilik kutuyu tamamen doldurmadım, daha sonra yeni renkler ekleyebilirim. Kutunun içinde mıktanıs taban olduğu için, içine yerleştirdiğiniz malzemeler kaymıyor. Ayrıca bir far ve bir de allık fırçası aldım, sapının uzun olması farı sürmeyi kolaylaştırıyor.

Inglot, 1983 yılında kurulmuş Polonya kökenli bir kozmetik firmasıymış. Bu sene nisanda Varşova'ya gitmiştim, orda 1 saatliğine büyük bir alışveriş merkezine uğramıştık. O zaman bu mağazayı keşfetmemiş olmama üzüldüm.


Sevgiler

Pazartesi, Aralık 03, 2007

İngilizce hobi kitapları


Bu akşam iş çıkışı Capitol alışveriş merkezine uğradık, en üst kattaki DNR'da dolaşırken İngilizce hobi kitaplarında indirim olduğunu öğrendik. Fotoğrafta gördüğünüz 5 kitabı aldım, biraz fazla oldu galiba :) Ama fiyatlarının uygun olduğunu görünce dayanamayıp aldım. ( sanırım tüm İng hobi kitapları değil, belirli bir grup kitap için bu indirim geçerli. )

Muffin kitabı çok ince olmasına rağmen bir çok tarif var. İçinde 27 farklı peçete katlama tekniği olan bir kitap ile "El yapımı kart" konulu 3 kitap daha aldım: kutlama, doğum günü, evlilik. İçlerinde konularına göre çok değişik tasarımlar var.

Kitaplarla ilgili detaylı bilgi almak için Amazon linklerini ekliyorum. Yolunuz bu aralar büyük DNR'ların yakınına düşerse bi uğrayın, belki ilginizi çekecek değişik kitaplar bulabilirsiniz.


Sevgiler


Muffins & Quick Breads

Stylish Napkins

Making Birthday Cards

Making Wedding Cards

Greetings Cards

Salı, Kasım 27, 2007

Vişneli Kakaolu Kek

Ben yine kayıplardaydım, ama uzun aradan sonraki ilk yazıyı tatlı ile yapayım dedim. Açık Büfe'nin blogunda bu tarifi gözüme kestirmiştim. İçindeki bol çikolata ve kakao bu çekimin sorumlusu olabilir mi bilemiyorum :)))

Malzemeler:

3 adet yumurta
1 çay bardağı fındık yağı
1 su bardağı toz şeker
4 yemek kaşığı kakao
1 su bardağı vişne
1 çay bardağı yoğurt
1 çay bardağı süt (light kullandım)
3,5 su bardağı un
1 paket bitter çikolata
1 paket kabartma tozu
1 çay kaşığı tarçın

Yapılışı:

Bitter çikolatayı bir bıçak yardımıyla ufak parçalara ayıralım. Buzluktan çıkarttığınız vişneyi bir süzgeç üzerinde çözülmeye bırakın.

Derin bir kapta oda sıcaklığındaki yumurtaları ve şekeri iyice çırpalım. Sırayla yağ ve süt eklenip çırpmaya devam edilir.

Başka bir kapta un, kakao, tarçın ve kabartma tozu harmanlanır ve çırpılmış yumurtaya azar azar eklenir. Son olarak da çikolata tahta kaşık yardımıyla karışıma eklenir ve yağlanmış kek kalıbına dökülür. Suyu süzülmüş vişneler hamurun içine gömülür. Vişnelerin hamurun içine iyice gömülmesi için bir çay kaşığı arkası ile bastırabilirsiniz.

Önceden 180 dereceye ısıtılmış fırında yaklaşık 35 dakika piştikten sonra kürdan/bıçak yöntemi ile kontrol edelim. Kek soğuduktan sonra yanında dondurma ile servis edebilirsiniz.


Afiyet olsun


Çocukken annem yaprak sararken, yaprakların saplarını ayıklamaya yardım ederdim, bunun dışında sarma konusunda pek tecrübem yok, ama yeme konusunda gayet tecrübeliyim :) Geçen biber dolması yapmıştım, artan içi de bu şekilde değerlendireyim dedim. Annem normalde avcunun içinde sarar, ben bir acemi olarak tabağa koyarak sardım, fena da olmadı hani. Yaprak sarması yapıyor musun diyenler için belgelenmesi açısından fotoğrafını çektim :)

Pazar, Ağustos 05, 2007

Yaz Bitmeden

En son 27 mayısta yazmışım, zaman nasıl da çabuk geçmiş. Bana en fazla bir ay önce yazdım gibi geliyordu halbuki. Uzun süredir buralarda olamamamın özel bir nedeni yok aslında. Açıkça söylemek gerekirse yazacak bir şeyler aklıma gelmiyordu, hal böyle olunca bilgisayar başına oturmayı da canım istemiyordu.

Bu 2 ay içinde ne yaptım derseniz, aslında pek yeni bir şey yapmadım. Hafta içi aynı tempo devam etti. Zaten ev çok sıcak olduğu için akşamları tüm zamanımı tv karşısında geçirdim. Temmuz ayında yaklaşık 20 gün kadar da evde misafir olunca blogdan iyice koptum gittim.

Neyse bu hafta bizim buralarda havalar az biraz serinledi. Evde tembellik etmeye son verip nihayet dışarı çıkmayı başardık. Çoktandır gitmek istediğimiz, ama bir türlü gidemediğimiz İstanbul Modern'deki Andreas Gursky fotoğraf sergisine gittik. Yazmak gerçekten çok zor, anlatılacak gibi değil, fotoğrafların orjinalini gidip görmek gerek. İnternetten fikir edinmek için bakabilirsiniz, ama fotoğrafın büyüsünü yakalamak için mutlaka ve mutlaka 10 m2lik dev baskı halini görmek gerekiyor.

26 ağustosa kadar zamanınız varsa mutlaka gidip görün. Tam bilet 7 YTL, perşembe günleri ücretsiz ve müze pazartesileri hariç 10:00-20:00 arası açık. 3 YTL karşılığında danışmadan sesli rehber alabilirsiniz. Fotoğrafların öykülerini dinleyince daha etkileyici oluyor. Fırsat olsa da bir daha gitsem :) Hazır gitmişken müzedeki Türk ressamlarının eserlerinden oluşan sürekli sergiyi de gezmenizi öneririm.

Sanatla dolu 2 saat geçirdikten sonra biraz da popüler kültür alalım diye Kanyon alışveriş merkezinin yolunu tuttuk. Simpsonlar: Sinema Filmi İstanbul'da sadece burada orjinal seslendirme ile gösteriliyor sanırım. Seslendirdiği filmlerde Ali Poyrazoğlu'nu her zaman çok başarılı bulmuşumdur, eminim bu filmde de başarılıdır. Ama yılların Homer Simpson'u orjinal sesi ile izlemek daha keyifli :)

Bu sefer arayı çok açmamaya gayret edeceğim. Görüşmek üzere...

Sevgiler

Pazar, Mayıs 27, 2007

Buralardayım

Merhabalar,

Epeydir sesin soluğum çıkmıyor, artık buraları bıraktığımı düşünmüş olabilirsiniz. Aslında hep buralardayım, blog arkadaşlarımın yazılarını sessiz sedasız takip ediyorum. Niyeyse akşamları bir türlü yeni bir yazı yazamıyorum. Bu aralar kendimi televizyona, diziye ve filmlere verdim desem yeridir.

Heroes ve Lost diye takip ettiğim iki yabancı dizi vardı, bu hafta sezon finali bölümleri oynadı, sonbahara kadar sezonu kapattılar. Pazartesileri bir de House adlı diziyi izliyorum, haftada 3 akşam doluyum.

Cuma akşamları da sinemaya gitmeyi, pazar akşamları evde DVD keyfini alışkanlık haline getirdik, beni TV'nin önünden alabilene aşkolsun. İşte bunlar 1 ay içinde izlediğim filmlerden hatırladıklarım :

Korkuyorum Anne : Çok doğal, samimi bir film. Amelie filmini izleyip sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bir film.

Takva : Bu filmi de öneriyorum, Erkan Can'ın oyunculuk performansı görülmeye değer.

Örümcek Adam -3 : Biraz değişiklik olsun, aksiyon filmi izleyelim diye gittik. Çocuklar örümcek adam diye çıldırıyorlar, ama film pek çocuk filmi gibi değil. Ama gelin görün ki tüm kırtasiyeler, oyuncak mağazaları tıka basa örümcek adam, süperman baskılı ıvır zıvırla dolu, anne babalar sabır dilerim.

Karayip Korsanları - Dünyanın Sonu : Benim çok keyifle izlediğim, eşimin zaman zaman sıkıldığı 3.5 saatlik uzun bir film. Johnny Deep yine filmin yıldızıydı. Sanırım 4. film de yolda. Biraz kafamı dağıtayım diyenlere tavsiye ederim.

Kaynak : Bu seneki 26.İstanbul Film festivalinde gösterilen sanatsal bir film. Dikkatli izlenmesi gerekiyor, filmin sonunda "ee ne oldu şimdi" demeniz mümkün, benden söylemesi. Daha önceden Requiem for a Dream filminiz izlediyseniz ve sevdiyseniz bu filmi zaten izlemiş olabilirsiniz.

Kara Kitap : Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ı ile bir ilgisi yok, adı yanıltmasın. İkinci Dünya savaşı sırasında Almanya'dan kaçıp Hollanda'da yaşamaya çalışan Yahudi bir şarkıcının anılarından yola çıkarak yapılmış bir film. Bu konuda yapılmış bir sürü film olmasına rağmen akıcı bir film olduğu için izlenebilir.

Grave of the Fireflies : Acıklı bir çizgi film. İkinci Dünya savaşı sırasında Japonya'da yaşı çok da büyük olmayan büyük erkek kardeşin, küçük kızkardeşini koruyup kollamaya çalıştığı hayatta kalma mücadeleleri anlatıyor. İzlerken yanınızda hazırda mendil bulundurmanızı tavsiye ederim.

Benden şimdilik bu kadar, gidip bir film daha izleyeyim :)
Sevgiler

Cumartesi, Mayıs 05, 2007

Varşova Hatıraları



Fotoğraflarla Varşova

Geçen gün Varşova ile ilgili epey uzun, ama fotoğrafsız bir yazı yazmıştım. Fotoğrafları da ancak aktardım, düzenlendim.

Varşova 2.Dünya savaşı sırasında 1944-1945 yıllarında yerle bir edilmiş. Şehirde bazı binaların yanında o tarihler binanın nasıl olduğunu gösteren siyah beyaz fotoğrafları asılmış. Old Town gönüllü Polonyalılar tarafından eski fotoğraflardan, tablolardan yola çıkılarak yeniden inşa edilmiş ve bir istisna olarak Unesco'nun Dünya Mirası Alanları listesine eklenmiş.

Örneğin aşağıdaki ilk fotoğrafta sağda gördüğünüz Royal Castle 1944'te Varşova ayaklanması sırasında Almanlar tarafından tahrip edilmiş. Savaş sonrası bina yeniden inşa edilmeye başlanmış ve ancak 50 yıl sonra, 1984 yılında resmen tamamlanmış.

Bu linklerden 1944'e ait Royal Castle'ın fotoğraflarını görebilirsiniz.
http://www.un.org/av/photo/subjects/images/24475.jpg
http://www.poloniatoday.com/images/RUINS.jpg



Royal Castle içindeki meydanı ücretsiz görebiliyorsunuz. Pencere kenarlarına dikkatli bakınca birleştirilmiş olduğu rahatlıkla anlaşılıyor.

Aşağıdaki fotoğrafı manzara terasından çektim. Şehrin ortasından geçen Wista nehri görünüyor.

Old Town'dan Krakowskie caddesi (üstteki fotoğraf) dümdüz yürüyünce Nowy Swiat caddesine varıyorsunuz. Burada yol üzerinde bir çok mağaza var, İstanbul'daki Bağdat caddesine benzetebilirsiniz. Binalar ve yerleşim eski olmasına rağmen kaldırımlar çok geniş.

Nowy Swiat caddesine gelmemizin amacı Polonya'nın en ünlü tatlılarını yapan Blikle'de bir şeyler yemekti. Biz oraya vardığımızda akşam olduğu için pek fazla çeşit kalmamıştı. Koyu Belçika çikolatası ile yapılmış Jubile kek yedim, nefis bir tatlıydı, tadı damağımda kaldı. Sanırım el yapımı çikolata da satıyorlar, ama malesef o kısmı kaçırmışım. Varşova havaalanında vize kontrolünden geçtikten sonra Duty Free alanındaki bir mağazada Blikli çikolatası bulabilirsiniz, aklınızda olsun.Orda da şehrin her tarafı renkli çiçekler ve lalerle süslenmişti.
Old Town Square dedikleri meydanı aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz. Kaldığımız 2 gün boyunca bu alanı gündüz gözü ile görememiştim. Dönüş günü uçağımız 13:10 olmasına rağmen sabah erken kalkıp kahvalıtımızı yapıp hemen buraya geldik. 1,5 saat kadar bir süre içinde ara sokaklarda dolaştık, bol bol fotoğraf çektik, sabah erken açan mağazalardan hatıra magnet aldık.

Aşağıdaki alanın 1944'teki halini bu linklerdeki fotoğraflardan görebilirsiniz. İnanılmaz değil mi?

http://www.samtid.dk/avisen/artikler/billeder/20010347-1.jpg
http://members.virtualtourist.com/m/b8558/727f0/

Şehrin koruyucusu, simgesi kabul edilen Denizkızı, daha doğru Nehir kızının heykelini görebilirsiniz. Meydanda bir çok cafe ve restoran var, elmalı ördek (duck with apples) denemenizi öneririm.

Pazartesi, Nisan 30, 2007

Varşova

Geçen hafta 2.5 günlük kısa bir iş seyahati için Polonya'nın başkenti Varşova'ya gittik. Polonya'ya gitmek için vize almak gerekiyor, AB'ye dahil olduğu halde henüz Schengen vizesi ve Euro geçmiyor. Yola çıkmadan yanınıza biraz Euro ya da Dolar almanızda fayda var.

THY'nin her gün saat 17:30'de uçuşu var görünse de sadece bilet satıyor, aslında LOT Polonya havayolları ile anlaşması varmış. Yolculuk 2.5 saat sürüyor, yerel saat Türkiye'den 1 saat geri olduğu için saat 19:00 gibi vardık. Hava da daha geç karardığı için havaalanından çıktığımızda biraz etrafı izleme şansımız oldu.

Havaalanının çıkışında sıkı bir taksi borsası vardı, biz de birinin peşine takıldık. Dışarda sıralanmış şapkalı taksilerin önünden geçip kapalı otoparkın içine doğru yürümeye başlayınca jeton düştü. Ekip olarak epey yurtdışı tecrübemiz olmasına rağmen hepimiz şaşkınlık geçirdik. Bizi arabasına götüren kişiye neden böyle olduğunu, resmi olarak bu işe belgesinin olup olmadığını sorduk. Tabii bu diyalog akıcı bir İngilizce ile olmadı, tarzanca kelimeler ve hareketler ile anlaşabildik. Adam da bize bir belge gösterdi, böyle bir belgesi olan kişi yolcu taşımacılığı yapabilirmiş. Bu olayı şehir içinde doğrulatma şansımız olmadı, ama bizi sağ salim otelimize bıraktı. Havaalnı çıkışında da yanımızda Polonya parası -Zloty olmadığı için 35 euro ücret ödedik. 3.7 Zloty = 1 Euro olduğunu düşünürsek bu yolculuk bize yaklaşık 130 Zloty'e maloldu. Aynı yolu dönerken sadece 42 Zloty ödedik.

4 kişi olduğumuz ve zamanımız az olduğu için şehiriçi ulaşımda hep taksi kullandık. Taksilerin camlarında 1 km için tarife ücretleri var. Kimi taksi için 1.6 iken bazı taksiler 2.9 oluydu. Aynı yolu 14 Zloty'de, 24 Zloty'de gittiğimiz oldu. Sanırım taksi firmaları arasındaki rekabetten kaynaklanıyor, bir de telefon ile çağrılanların tarifesi daha uygun oluyor. 2.5 günde ancaqk bu kadar çözebildik.

Merkeze yakın bir otelde kaldık. Otel kaydımızı yaptırıp eşyalarımızı odaya bıraktıktan sonra kendimizi dışarı attık. Yemek için biraz geç kaldığımız için şehrin turistik merkezi olan Old Town'a gittik. Meydanda biraz dolaştıktan sonra gözümüze kestirdiğimiz bir restorana oturduk. Bütün restoranların girişinde menü ve fiyatları var, listeye göz atıp öyle oturabilirsiniz.

Ertesi gün iş ile ilgili koşturma şeklinde geçti. Akşam 5 gibi işimizi bitirir bitirmez takım elbiselerimizi değiştirip spor ayakkabılarımızı giyip dışarı fırladık. Old Town'u gündüz gözü ile gördük, fotoğraf çektik. Royal Castle karşısında manzara terasına çıkarak şehri kuşbakışı gördük. Polonya'da kehribar ( amber ) çok çıkıyor sanırım. Sadece kehribar ile yapılmış özel tasarımlar satan bir çok mağaza vardı. Hatta bir abajurun üstü tamamen kehribar parçaları ile kaplanacak şekilde tasarlanmış. Vitrinlerinden gözümüzü alamadık, dükkanlardan bal rengi bir ışık yayılıyordu sanki.

Fotoğraf çekmeye fırsatım olmadı, internetten bulduğum bu linklerden mağazaların görüntüsü hakkında fikir edinebilirsiniz.
http://members.virtualtourist.com/m/p/m/251b27/
http://members.virtualtourist.com/m/p/m/251b26/

Bu linkteki gibi amberden yapılmış çok güzel biblolar da görmek mümkün.
http://www.polandbymail.com/get_item_amb001_amber-violin-brooch-2-25.htm

Şimdilik bu kadar. Daha sonra fotoğraflarla geziye devam edeceğim.

İyi geceler

Cuma, Nisan 20, 2007

YE # 11 Tavuk

Bu ayki etkinliğimizin konusu tavuk, etkinlik sahibi blog Yemek Aşkı. Birbirinden güzel tavuklu tarifleri toplayan Emel'e kolay gelsin diyorum.

Sebzeli Tavuk

Malzemeler :

  • Bolca domates
  • Biber
  • Havuç
  • 2 küçük Patates
  • Baget tavuk
  • 1 defne yaprağı
  • Kimyon, tuz

Yapılışı :

  • Tavukları teflon tavada arkalı önlü biraz pişirin.
  • Domatesi küp küp doğrayın, tavaya ekleyin.
  • Biberlerin çekirdeklerini temizleyip doğrayın.
  • Havucu ve patatesi soyup ufak ufak doğrayıp tavuklara ekleyin.
  • Defne yaprağı, biraz kimyon ve tuz ekleyip tencerenin kapağını kapatın.
  • Sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirin.

Defne yaprağı tavuğa farklı bir lezzet katıyor, yemeğin suyu sadece domates ve tavuk suyundan oluştuğu için ekmeğinizi banarak tatmanızı öneririm.

Afiyet olsun

Salı, Nisan 17, 2007

Antalya fotoğrafları

Mart ayında Antalya'ya gittiğimizde günübirlik küçük bir gezi yaptık. Gittiğimiz, gördüğümüz yerlerden bazı fotoğrafları sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz fotoğraf ağırlıklı bir yazı oldu, azaltıp da koymaya kıyamadım. Fotoğrafların üzerine tıklayarak daha büyük görebilirsiniz.

Kurşunlu Şelalesi
Düden Şelalesi

Cumhuriyet Meydanı Yat limanı - Kaleiçi Hadrian Kapısı DolphinLand : Foklar DolphinLand : Beyaz balina
DolphinLand : Yunuslar

Çarşamba, Nisan 11, 2007

Pazar, Nisan 01, 2007

Bir Takı, Bir Kitap

Dün kitapçı'da gezerken parlak pembe rengi ile bir kitap gözüme çarptı. Anne Pınar adlı kitap Pınar Yücel'in Anneyiz.Biz sitesinde 4 yıl boyunca yazdığı yazılardan derlenmiş. Gelecekte onları ne beklediğine dair az biraz fikir edinmeleri için anne adaylarına, yeni anne olmuşlara tavsiye ederim. Çok içten yazılmış, bazı bölümler var ki kahkahalarla güldüm :)

Bu takıyı bir işyerinden bir arkadaşıma doğumgünü hediyesi olarak hazırladım, iyi günlerde kullansın.

Çarşamba, Mart 28, 2007

Doğum günüm

26 mart benim doğum günüm. Yaşımı sormayın, hiç ısrar etmeyin, söylemem. O an nasıl hissediyorsam, o yaştayım. 3-5 kilo almamış olsam, 9 sene önce üniversitede giydiğim kıyafetlerimi rahatlıkla giyebilirim.

Fotoğrafta doğum günü hediyemi görüyorsunuz :) Modeli ve organizayonu ile kendim ilgilendim, ama pasta fikri eşime ait, kendisine burdan teşekkür ediyorum.

Bu güzel pasta Pastacı Burcu'nun eseri, ilgisi ve özeni için kendisine çok teşekkür ederim, ellerine sağlık.

Pastanın üzerindeki çocukları toplayıp pastayı kesmeye kıyamadım. Ama bol çikolatalı, antepfıstıklı nefis bir pastayı da fazla bekletmek olmazdı. Yiyen herkes çok beğendi, ben de diyeti bozup kocamaaan bir dilim pasta yedim :) Dolgun çikolata tadı damağımda kaldı.


Yeni yaşlarda güzel şeylerle burda buluşmak üzere...

Sevgiler

Pazar, Mart 18, 2007

İzin bitti

2 haftalık kısacık izinden sonra tekrar burdayım. Geçmiş yıllarda yıllık izinleri hep birer hafta olarak kullanırdık, bu sene değişiklik yapıp 2 hafta aldık. Gerçekten iyi dinlenebilmek için 2 hafta olması gerektiği kanısına vardım, şiddetle tavsiye ederim.

İstanbul -> İzmir -> Denizli -> Antalya -> İstanbul : yaklaşık 1800 km yol yaptık geldik. Hem benim hem de eşimin anne ve babalarımız İzmir'de oturdukları için ilk önce İzmir'e uğradık. 3 gün ailelerle özlem giderdik, İzmir'in güneşine doyduk. Bornova'da Forum diye bir alışveriş merkezi açılmış, ama İstanbul'daki gibi çok katlı kapalı yerler gibi değil, özel gezi alanı gibi tasarlanmış, mimarisininde de Roma döneminden esintiler var. Hemen yanında da Ikea açılmış, yolunuz düşerse bir uğrayın.

Eşimin aile büyüklerini ziyaret etmek için Denizli'ye doğru yola çıktık. Anneanne geleceğimizi haber alınca hemen ekmek evinde ( evin bahçesinde bir oda ) ocağı yakmış yufkaları açmaya başlamıştı. Peynirli, yumurtalı, otlu katmerleri bahçeden taze toplanmış roka, tere, nane, yeşil soğan gibi yeşilliklerle hapur hupur yedik.

Aile ziyaretlerini bitirdikten sonra biraz da tatil yapalım diye rotamızı Antalya'ya çevirdik. Bizim izin biraz sezon dışında olmasına rağmen burda hizmete açık otel bulmakta zorlanmadık. Her şey dahil sistemde olan bir otelde ilk defa kaldık ve bu sistemle ilgili en önemli düşüncemiz her saat yemek var : kahvaltı, öğle yemeği, ikinci çayı, ikindi atıştırması, akşam yemeği, gece yemeği... Yediklerimize ne kadar dikkat ettiysek de her ikimiz de kilo alıp geldik, neyse ki 1.5 kilo ile durumu kurtardım. Bu hafta yediklerime o nedenle çoook dikkat ediyorum :)))

Her 3 şehirde de güneşin parlaklığı, gökyüzünün mavisi bizi çok şaşırttı, İstanbul'da havanın aslında ne kadar kirli olduğunu daha iyi anladık. Tatil boyunca hava çok güzeldi, aslında böyle güzeldi deyince içim acıyor. Bu kış örneğin İzmir'e hiç yağmur yağmamış, toprak daha bu mevsimden kurumuştu, çimenler sararmıştı. Umarım nisanda birazcık yağmur yağar.

Günübirlik bir gezi ile Antalya'daki iki büyük şelaleyi görmeye gittik, fotoğrafları en kısa zamanda yayınlayacağım. Benden bugünlük bu kadar.

Sevgiler

Pazar, Mart 11, 2007

İzindeyim

2 haftalık izindeyim, 1 haftası bitti bile :( Tatil dönüşü görüşmek üzere, herkese kucak dolusu sevgiler...

Pazartesi, Şubat 19, 2007

YE # 19 Kek - 2

Kekevi'nin ev sahipliği yaptığı etkinlik için son dakikada fotoğrafını çekmeyi başardığım ikinci tarifim : Zeytinli muffin


Aldığım dergilerden tarifi beğendiğim için kesip saklamıştım, etkinlik bahanesiyle denemiş oldum. İyi ki de denemişim, sabah kahvaltısı ya da 5 çayı için tutlu iyi bir alternatif oldu.

Malzemeler:
4 yumurta
3/4 su bardağı zeytinyağı
1/2 su bardağı yoğurt
3 su bardağı un
1 sb çekirdeği çıkartılmış siyah zeytin
1 çay kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı kekik
1 paket kabartma tozu
Yarım limonun tuzu

Yapılışı:

Derince bir kaba yumurtalar kırıp mikserle çırpılır. Sırayla zeytinyağı ve yoğurt ekleyip çırpmaya devam edilir. Limon suyu, kekik ve tuz ilave edilir. Daha sonra un ve kabartma tozu eklenir. En son olarak da ayıklanıp ince doğranmış siyah zeytin eklenip bir tahta kaşık yardımıyla karıştırılır.

Kek için biraz koyu kıvamlı bir hamur elde ediyorsunuz. Kağıt kek kalıplarına iki kaşık yardımıyla doldurabilirsiniz.

Önceden 180 dereceye ısıtılmış fırında 25 dakika kadar pişirdikten sonra muffinleriniz hazır.


Afiyet olsun

Pazar, Şubat 18, 2007

YE # 19 Kek

Bu ayki yemek etkinliğinin konusu Kek olunca tam bana göre dedim, ama bu aralar evde yediklerimize dikkat etmemiz gerektiği için fazla bir şeyler yapamadım. Bütün keki evde bitiremediğimiz için biraz ben, biraz da eşim işyerlerimize götürüyoruz. İşyerindekiler de bayram ediyorlar tabii :)))


Dr.Oetker'in sitesindeki Üzümlü Fındıklı muffin tarifini denedim. Damak zevkimize göre tarifte ufak tefek değişiklikler yaptım, orjinal tarifin içindeki italik yazılar benim notlarımdır.

Malzemeler:
100 g margarin ( 1 çay bardağı sızma zeytinyağı )
1 su bardağı toz şeker (3/4 sb şeker kullandım )
1 yumurta1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
1 portakal kabuğu rendesi
1 su bardağı portakal suyu (1 sb için evde yeterli portakal kalmadığı için mandalina suyu kullandım)
2,5 su bardağı un1 poşet Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
Yarım su bardağı fındık kırığı
1 su bardağı kuru üzüm

Hazırlanışı:

Margarin ve şekeri mikser ile 1 dakika çırpın. Yumurta, şekerli vanilin ve portakal kabuğu rendesini ekleyip 1 dakika daha çırpın. Portakal suyu, un ve hamur kabartma tozunu ilave edin, 1-2 dakika daha çırpın. Fındık kırığı ve kuru üzümleri ekleyin (eğer kuru üzümleri sapları varsa yıkayıp temizlemeniz gerek) , kaşıkla karıştırın. Muffin kalıplarını fırın tepsisine sıralayıp her birine 1,5 yemek kaşığı ( Erkap'ın hazır kalıplarından kullandım, kalıpların içini bir parmak eksik olacak şekilde doldurdum) hamur koyun ve pişirin.

Elektrikli Mini Fırın: 180°C (önceden ısıtılmış)
Turbo fırın: 180°C (önceden ısıtılmış)
Pişirme süresi: Yaklaşık 15-20 dakika (25 dakika daha iyi oldu)

14 tane muffin çıktı. Benim fırınım küçük olduğu için tepside 9 tane muffin pişirebiliyorum, ikinci partiye kalan 5 tane muffin de gayet güzel kabardı, beklemeden dolayı herhangi bir problem olmadı.


Afiyet olsun.

Pazar, Şubat 11, 2007

Sarı Siyah kolyeler

İşte son projelerimle tekrar karşınızdayım:

Aslında çok çabuk karardığı için sarı metal ile takı yapmayı sevmiyorum, ama bu boncukları görünce sarı ile yapmak şart oldu. Benzer renk boncuklarla iki farklı kolye hazırladım.

Tasarımlarımda her zaman cam boncuk kullandığım için özellikle kolyeler çok ağır olabiliyor, ince çivi kullandığınızda kolye çok kolay dağılıyor. O nedenle kalın çivi ve halka kullanmanızı öneririm. Bir alternatif de uzun saçlı iseniz ya da boyun kısmı görünmeyecek gibi ise kolyenin arka tarafını hafif olacak şekilde tasarlayabilirsiniz.


Örneğin ikinci kolyede sarı çivi üzerinde siyah kum boncuk takarak kolyeyi tamamladım. Bu diziyi daha da uzun yaparak kemer olarak da kullanabilirsiniz, beyaz gömlek üzerinde çok güzel duruyor.

Perşembe, Şubat 01, 2007

Safranbolu gezisi

Yazının başlığından Safranbolu'ya gezmeye gittiğim anlaşılmasın, çok önemli ve güzel bir olay için Safranbolu'daydım. Üniversitedeyken yurtta kalırken tanıştığım çok sevdiğim arkadaşımın nişanı için Safranbolu'ya gittim.

Bu güzel günde beraber olalım, heyecanını paylaşalım, hazırlıklara yardım edelim diye 4 bayan çantamızı hazırladık, cuma akşamı 00:30 otobüsü ile yola koyulduk. Henüz yeni açılmış Bolu tünelinden geçtik, bana biraz karanlık ve uzun geldi, gece olmasının etkisi de vardı herhalde. Sabah 6 gibi Safranbolu'ya vardık. Otobüs firmasının servisi ile Kıranköy'e, ordan da taksi ile Bağlar mevkiinde kalacağımız otele, Safa Köşk'e gittik. Arkadaşımın nişan yemeği burda olacağı için biz de aynı yerde kalalım dedik. Aile işletmesi olan otel çok temiz, çalışanları güleryüzlüydü. Yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim.

Sabah 06:30 vardığımız için hemen odamıza yerleştik. Daha sabahın olmasına çok var diyerek pijamalarımızı giyip hemen yattık. Uyandığımız saat 10'a geliyordu, hemen üzerimizi giyip dışarda yürüyüşe çıktık. Rüzgarın yağmur bulutlarını sürüklediği serin bir hava vardı. Soğuk ve temiz hava bizi acıktırdı, otele dönüp kahvaltımızı yaptık. Bizim için Safranbolu simidinden almışlar, o kadar çabuk yedik ki, fotoğrafını çekmeye fırsat bulamadım :) İzmirliler bilir, gevreğin biraz daha yumuşak hali gibi geldi bana.

İyi bir kahvaltıdan sonra oyalanmadan masa süslemesine başladık. Restoran bölümündeki masaları kişi sayısına göre geniş ve uzun bir masa olacak şekilde birleştirdik, nişanlılar için masa başına oturacak şekilde ayarladık. Masaların üzerine krem rengi saten örtü serdik, sandalyelerin arkalarına pembe tüller bağladık.


Büyük kağıt peçetelerimiz vardı, acaba nasıl katlayıp koyalım derken, otelde ADSL olduğunu öğrendik, tabii hemen google'da 'napking folding' diye arattık. Yelpaze şeklinde katlanan bu yöntem çok hoşumuza gittik, denemenizi öneririm, hem yapılışı çok kolay hem de çok şık duruyor. Püf noktası : katları çok ince yapmayın, açıldığında peçete kullanılamaz hale geliyor. Yeni nişanlılar için kırmızı peçete seçtik, misafirler için dore ve gümüş renginde peçeteler hazırladık.

Masanın görüntüsünü canlandırmak için mutlaka taze çiçek koyun. İkinci fotoğrafta canlı çiçek, mumlar ve masaya serpilmiş dekoratif taşlar, pullar masanın görüntüsünü nasıl da değiştirdiğini görebilirsiniz.


Masa ile işimiz bitince süslenmek için hemen Safranbolu merkeze kuaföre gittik, saçımıza fön çektirdik. O kadar acıkmıştık ki, Kilcioğlu pide salonunda kocaman birer pide yedik, fotoğrafını çektim, ama canınız çekmesin diye yayınlamıyorum. Ordan çıkışta hemen hediyelik İmren lokumlarımızı aldık.

Sabah uyandığımızda bizi hoş bir sürpriz bekliyordu. Gece boyunca yağan yağmur sahaba karşı kara çevirmiş, 1-2 saat içinde her yer bembeyaz olmuştu. Fotoğraf makinalarımızı alıp dışarı fırladık. Kar, henüz kartopu oynama ya da kardanadam kıvamına gelmediği için mazaranın ve temiz havanın tadını çıkarttık.



Saat 13:00 otobüsü ile İstanbul'a doğru yola koyulduk. Bolu dağı tırmanışı epey zorlu oldu, İzmit'e kadar geçtiğimiz her yerde kar vardı. İstanbul'a 3 saat rötarlı gelmemize rağmen keyifli bir yolculuk oldu. Gazete okuduk, bulmaca çözdük, müzik dinledik, sohbet ettik, ara ara gözümüzü dinlendirdik. Mola verdiğimiz yerden Bolçi -Bolu çikolatası da almayı unutmadık.

Epey uzun bir yazı oldu, eh artık bir ay yazmam :) şaka şaka, bu aralar bir iki takı çalışmam var, boncuklar yetmedi, tamamlayınca yayınlayacağım.

Sevgiler

Pazartesi, Ocak 22, 2007

El Örgüsü güncellendi

Örgü, tığ işi ile ilgili bulabileceğiniz basılı Türkçe kaynakları anlatan bir yazı hazırladım. Okumak için tıklayın.

Salı, Ocak 16, 2007

Fişler ve ben

Selamlar,

Nihayet İncik Boncuk da blogger beta'ya sağ salim geçti. Görüntüsünü yeni şablona yükselttiğim için henüz sağ taraftaki menüleri tamamlayamadım. Fırsat buldukça linkleri ekleyeceğim. Eski yazılarımın tek tek üzerinden geçip etiketleyeceğim, böylece eski yazılarıma konularına göre ulaşabileceksiniz.

Kaç gündür vergi iadesi için fişlerle boğuşuyorum. Eşimle iş bölümü yaptık, ben okuyucu eşim yazıcı olunca benim 2-3 gündür yazmaya çalıştığım fişler nerdeyse 2 saatte bitti :)

Bilgisayarla makrolarla donatılmış excelde yazmak çok pratik, herkese tavsiye ederim diyeceğim, ama 2007 yılı için vergi iadesi olayı kalkıyormuş, bu nedenle biraz geç bir tavsiye oldu sanırım. Vergi iadesi zamanı babamı hatırlıyorum, fiş yazmak evde önemli bir seramoniydi. Saatlerce ayıklar, konusuna göre gruplar, tarihine göre sıralar, sonra da yakın gözlüğünü takıp tek tek yazardı, en zor kısmı da sanırım toplam almasıydı. Şimdi benim yerime excel topladı, sağolsun.

Yanlış hatırlamıyorsam emekliler bir aralar 3 ayda bir yazardı, sonra çalışanlar gibi yılsonunda bir kez toplu yazacak şekilde değiştirildi, daha sonraki yıllarda üç aylık maaşlarına (yıl sonunda yeterli miktarda vergi iadesi fişi vereceklerini öngörerek) bir miktar zam yapıldı. En sonunda fiş yazma uygulaması toptan kalktı. Her zaman vaktinden önce yazan ve ayın ilk gününde hazır eden babama 18 ocakta teslim edeceğimiz fişleri daha yeni yazmaya başladığımızı söyleyince "geç kalmışsınız" dedi, işyerinde kimle konuşsam herkes daha yeni yazacak. Bizim nesil biraz son dakikacı oldu galiba :)))

Önümüzdeki sene fiş yazmayacağımıza da açıkçası üzülmedim değil. Fişleri yazarken, "aa ... kebapçısına gitmişiz, yemekleri güzeldi di mi", "bu ay ne çok kıyafet almışım, indirim dönemiydi ya ondan", "... kafesine ait ne çok fişimiz var, fişleri götürsek yılın müşterisi ödülü verirler mi acaba?", "he he bana aldığın hediyenin fişini buldum"... gibi bir nostalji yaşamak eğlenceli oluyor.

Eh saat epey geç oldu, bana müsade.

Sevgiler

Cuma, Ocak 05, 2007

Tak Takıştır 2

İşte karşınızda Tak Takıştır etkinliğinin 2.si için hazırladığım kolye :)

Takı yapıyor olmanın da ayrı bir güzelliği var. Boyuna mor çizgileri olan, dik yakalı, önü V şeklinde bir gömlek almıştım. Yakanın boğaz kısmı çok boş kaldığı için, bu kolyeyi gömleğin yakasına uygun olacak şekilde özel tasarladım. Fotoğrafta pek belli olmamış ama eflatun kristaller ışıl ışıl duruyor.

Pazartesi, Ocak 01, 2007

Örgü Günleri # 1

2007 yılının ilk gününden herkese merhaba!!!

İlk Örgü günleri etkinliğindeki modeller 29 aralıkta görücüye çıktı. Modelleri görmek için hepinizi El Örgüsü'ne bekliyorum.

Sevgiler

"Mutlu Yıllar"

"İyi Bayramlar"

"İyi Tatiller"
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...