Pazartesi, Şubat 27, 2006

Beyaz Unsuz Şekersiz Hamur İşleri

"Üç beyazsız ilk yemek kitabı" evet evet yanlış okumadınız. Gerçekten de içindeki tariflerin hiçbirinde işlenmiş ürünler kullanılmamış.

Bu aralar evde hamur işi pek yapmıyorum, kilo-boy-yaş hesaplarında hep 3 kilo fazlam çıkıyor da :) Ama kitabın başlığı dikkatimi çekince haftasonu hemen aldım, içindeki tarifleri büyük bir merakla okudum. Ama ne zaman denemeler yaparım, bilemiyorum.

Arzu ve Ülfet Aygen, bizlerle mutfak sırlarını ve sevgiyle pişirdikleri sağlıklı tatlı, börek, ekmek tariflerini bizlerle paylaşıyorlar.

İlk bölümde kısaca neden 3 beyazdan kaçınmamız gerektiğini ve alternatiflerini anlatmışlar. Daha sonra kitaptaki bazı tariflerin fotoğrafları var, açken bakmayınız, zira ağzınızın suyu akabilir, benim aklım kıymalı pidede kaldı mesela :)

Kitaptaki tariflerde 3 beyazın alternatifleri kullanılmış. Un yerine tam buğday unu, mısır unu, yulaf ya da çavdar; şeker yerine pekmez, bal ya da kuru üzüm/incir/kayısı; tuz yerine de deniz tuzu kullanılmış. Kabartma tozu yerine karbonat ve krem tartar kullanılıyor, hatta bu ikisi olmaksızın yumurta karı ile hazırlanan kek tarifleri de var. Tam buğday unu ile yufkanın nasıl yapıldığı da anlatılmış.

Her tarif çeşitinde dikkat edilmesi gereken noktalar paylaşılmış, ayrıca her tarif ile ilgili öneri ve deneyimlerini de paylaşmışlar.

Tarif Başlıkları şu şekilde;

  • Ekmekler
  • Pideler
  • Pizzalar
  • Börekler
  • Kişler
  • Poğaça ve çörekler
  • Simit ve Tuzlu spesiyaller
  • Kekler
  • Kurabiyeler
  • 5 çayı

Kitapta son bölüm olarak "çiçeği burnunda aşçının deneme listesi" başlığı ile mutfağı yeni keşfedenler için bir öneri listesi var.

Ayrıca kitabın arkasında ekolojik ürün satan dükkanların, çiftliklerin adres ve telefon numaralarını bulabilirsiniz.

En kısa zamanda denemek üzere seçtiğim tarifler;

  • Yoğurtlu mısır ekmeği
  • Keten tohumlu lor peynirli bahar çöreği
  • Pekmezli top kek
  • İncirli cevizli kek

İlk olarak mısır ekmeğini deneyeceğim, sonuçlarını sizinle paylaşırım. Kitabın içinde güzel tarifler var, alıp denemenizi öneririm.

Cumartesi, Şubat 25, 2006

Karagöz Hacivat Neden Öldürüldü?

Cuma akşamları sinemaya gitmeyi alışkanlık haline getirdik. Bu haftaki tercihimiz geçen hafta gösterime giren "Karagöz Hacivat Neden Öldürüldü?" adlı film oldu.

Film, 14. yüzyılda Bursa'da geçiyor. Osmanlı Devletinin temellerinin atıldığı ve Orhan Bey'in başta olduğu dönemdir. Moğol saldırıları, vergileri arttığı için halk Bursa etrafında toplanmaktadır. Huysuz Karagöz ile fırsatçı Hacivat'ın yolları Bursa'da keşisir. Aralarındaki espirili diyalog halkı epeyce güldürür, bir anda ünlü olurlar. Ancak hicivlerinden rahatsız olanlar Karagöz'le Hacivat'ı malesef rahat bırakmazlar.

Konuyu kısaca özetledikten sonra gelelim filmle ilgili yorumlarıma : filmi genel olarak beğendim. Haluk Bilginer zaten çok başarılı, oynadığı her rolün hakkını veren bir oyuncu olduğundan Karagöz rolü için bence mükemmel olmuş. Beyazıt Öztürk de çok iyi oynamış, mimikleri gayet başarılıydı. Ayşen Guruda tek kelime ile harikaydı :) Güven Kıraç da rolünün hakkını veriyor. Şebnem Dönmez ise benim gözümde hep "sabah şekeri" olarak kaldı, ama filmde sırıttığını düşünmüyorum, hatta bir yerde şarkı da söylemiş, şu anda kaseti olan bi çok mankenden çok daha iyi.

Ara ara günümüz olaylarına göndermeler yapılmış :) Kostümler özenle seçilmiş. Filmin ses ayarlarında bir sorun varmış, bu yüzden diyaloglar zor anlaşılıyor deniyor, ilginçtir ben filmi çok rahat izledim :) Fırsat bulursanız izlemenizi tavsiye ederim.

pır, eki, uç, durt, baş : Bu nedir merak mi ettiniz, filmi izlerseniz siz de öğreneceksiniz :)

Pazar, Şubat 19, 2006

Haftasonu Hiç Boş Durmadım

Bloga bir şeyler yazmayalı epey oldu. Aslında hep buralardayım, ama akşamları internete girmeye pek fırsatım olmuyor. Zaman bulabildikçe Bloglines'tan kim ne eklemiş diye göz atıyorum.

Eşim grip olunca haftasonunu tamamen evde geçirdik, bugün sadece eczaneye ilaç almaya gittim.

Evde bu kadar çok zaman geçirince fırsat bu fırsattır diyerek kendimi boncuklara verdim. Gün ışığında pencere kenarında bir şeyler tasarlamak acaip zevkli. Boncuların gerçek rengini, parlaklığını görebiliyorsunuz. Akşam masa lambasının ışığı ile bir şey yapmayı sevmediğim için haftasonundan tasarlıyorum, çivileme, bağlama gibi işin oyalayıcı kısmını haftaiçi yapıyorum.

Gelelim neler yaptığıma; çoook önceden aldığım damla şeklinde mavi boncukları yüzük süzgecinin üzerine iki sıra ördüm, ortasını da beyaz bir inci boncukla tamamladım. Küçük obje olduğu için bir türlü net resmini çekmeyi beceremedim :( Umarım nasıl bir şey olduğunu anlayabilimişsinizdir.

NOT : Resimlerin üzerlerine tıklayarak daha büyük hallerini görebilirsiniz.


Bu incili iki kolyeyi daha önceden yaptığım bir kolyeyi bozarak yaptım. Aslında eski hali de güzel, ama bahar yaklaştığı için mavi tonlarında kolyelere ihtiyacım olduğunu düşündüğüm için bu değişikliği yaptım.

Aslında çabuk karardığı için sarı malzeme ile çalışmayı sevmiyorum, mümkün olduğunca altın suyuna batma kaliteli malzeme alıyorum. Pembe ile sarıyı birbirine çok yakıştırdım. Pembe boncuklar içinden çatlatılmış. Boncukları yazın takıya başladığım ilk zamanlar almıştım. Kilosu 250 YTL'ydı, ayrıca ağır olduğu için 10-12 tanesi 4.5 YTL tutmuştu. Biraz pahalı olduğunu düşündüğüm için şöyle içime sinecek bir model buluncaya kadar bı boncuklarla bir şey yapmıştım. Bu haftasonu ilham gelince 4 tanesini şimdilik bu şekilde kullandım.
>

Eminönü'nden ağzı kilitli küçük poşetler almıştım, tüm boncuklarımı bunların içine göre koydum, böylece farklı boylarda küçük torbalardan kurtuldum. Boncukları renklerine göre ayırıp uçlarından mandalla tutturdım. Tasarım yaparken mandalla tutarak poşetleri hava kaldırıyorum, bir anda tüm mavi boncuklarımı görebiliyorum.

Cuma, Şubat 17, 2006

Bloglar Elele - İlk Proje

Bu kampanyanın geliri İstanbul Pediatrik Onkoloji/Hematoloji Derneğine, Hemotoloji servisinde tedavi gören çocukların ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bağışlanacak. Sevgili İpek, oradaki durumu ve ihtiyaçları çok güzel yazmış, yazısını aynen yayınlıyorum.

BU YAZI İPEK KUŞCU'NUN BLOGUNDAN ALINMIŞTIR.



Yukarıdaki ilk resimde Çocuk Hemotolojinin koridorunu, ikinci resimde ise oyun odası olarak adlandırlan ancak gördüğünüz gibi bekleme odası görünümündeki yeri görmektesiniz. Oyun odası bu serviste yatan çocukların gün içinde gitmeye can attıkları tek yer. Buraya bile gitmeleri için Lokosit değerleri iyi olmalı, yoksa odadan dışarı çıkması yasaktır çünkü. Bu odaya çıkacak kadar kan değerleri iyiyse, diğer çocuklarla burada buluşma şansı yakalar. Görmelisiniz hallerini ,hastane filan farketmez çocuk her yerde çocuktur sözünü doğrular hepsi. Çocuğun oyun odasına gidecek gibiyse o günkü lokosit değerleri, anneleri ayaklı serum taşıyıcı paylaşma derdine düşerler vizit sonrasında.Koşuşturarak oraya gider hepsi. Serumlarının takılı olduğu şimdi adını unuttuğum tekerlekli serumluklarını oturdukları yerin yanlarına sıkıştırma çabasında, bir taraftan masa başına toplaşıp, beraber oyun odasında eğer varsa resim malzemeleri, kitaplar, oyuncaklarla oyalanmak derdine düşerler ve ne şekerlerdir. O halleriyle birbirleriyle bir sohbetleri olur ki, şaşarsınız. En büyük morali, desteği, orada birbirlerinden alırlar. Bir de Oyuncu Ebru ablaları vardır. O gelirse eğer odaya mutlaka elinde yeni malzemeler vardır. Hepsi toplaşıp onunla vakit geçirmekten çok hoşlanırlar. Artık devam etmiyormuş.(Gönüllü olabilecek el faaliyetleri göstrebilecek kişilere ihtiyaç var. Buradan belki ilgilenen arkadaşlarımız olabilir.). Yıllardır, bir oyuncak firmasının başın etini yiyip durmamdan herhalde sonunda benden bıktılar ki, bu oyun odasını baştan sona yenilemeye karar verdiler.Önümüzdeki haftalarda bir aksilik olmazsa,bunu gerçekleştirecekler.Yani kampanyamız ,buranın yenilenmesini kapsamıyor .Bizim amacımız hayati önem taşıyan cihazları alınabilmesi servise.Şimdi ,kampanyamızla toplanan para ,emin olun acil durumda bile alınacak bir ilaç parası kadar bile olamadı. Daha önceki yazımda bahsettiğim iki cihaz vardı. Biri monitor, diğeri ise taşınabilir röntgen cihazı.Monitör fiyatları 7.000-10.000 YTL aralığında, Röntgen cihazının fiyatı ise 25.000-30.000 EURO aralığında. Bizim bagışlarımızda son durum ise 1.147 YTL. Daha önümüzde zaman var. Bir cihazı bile almaya yetse kampanyamız kalıcı katkı sağlayabilecek ve hepimiz eminim bundan dolayı çok da mutlu olacağız. Bu konuda Sevgili blog arkadaşlarım, hepimize düşen sadece logoları bloglarımıza eklemekten ibaret değil, kendilerimizinde gerek okuyucularınıza gerek çevremizdekilerin bu kampanyadan haberdar etmemiz gerek. Bir bilet de olsa katkıda bulunulması ile ya da çevremizdeki insanlara da duyurmakla, belki bir firmanın yada daha büyük katılım sağlayabilecek bağışcıların dikkatini çekmeyi başarır ve kalıcı katkıları belki öyle sağlayabiliriz. Neden olmasın? Biz elele olduktan sonra, başaracağımızı biliyorum.Ve sizlere güveniyorum.
Sevgilerimle.

Salı, Şubat 07, 2006

Bloglar Elele - Hediye kolyeler HAZIR

Mavili Tasma Kolye :

Malzeme : Siyah swarovski kristal, mavi cam boncuk ve altın suyuna batma döküm.
Ölçü : Uçlardaki iki siyah kristal arası 17 cm, zincirlerle birlikte toplam uzunluk 40 cm

Yeşil Kolye :
Malzeme : Yeşil kristal küpler, renkli kum boncuk ve bakır renginde çiçek dökümler.
Ölçü : Sallantı kısmının uzunluğu 13 cm. Boyun kısmı 21 cm. Uzatma zinciri ile boyu ayarlanabiliri.


Cumartesi, Şubat 04, 2006

Eminönü Keşfi


Cuma günü göz doktoruna gitmek için izinliydim. Aslında numarası değişmese de gözlük değiştirme vaktim geldiğinden kontrol amaçlı muayeneye gittim. Öyle sık gözlük değiştiren birisi değilim, ama bazen tembellik edip gözlüğümü tişortüme sildiğim için camlar çizik içinde kaldı :)

Muayene erken bitince, hazır fırsatım varken şu Eminönü'ndeki boncuk dükkanlarını ziyaret edeyim dedim.

Sabah erken olduğu için ve haftasonu olmadığından ortalık gayet sessizdi. Turuma Mısır çarşından başladım. Çarşının renkli görüntüsüne, çeşitli baharatların kokusuna ya da cevizli sucukların albenisine kanmayıp yoluma devam ettim. Bu arada 9 Şubatta Mısır çarşısında Aşure günü varmış.

Mısır çarşının sonundaki sağ kapıdan çıktığınızda ya da içine hiç girmeden sağından yürüdüğünüzde sağda Kuru Kahveci Mehmet Efendi dükkanını göreceksiniz. Taze kavrulmuş kahvenin kokusunu şöyle bi içinize çektikten sonra ordan sağa dönüp Hasırcılar Caddesine girebilirsiniz.

Hasırcılarda çeşitli ambalaj malzemeleri var : rengarenk fiyonklar, kağıtlar, kağıt ve karton poşetler, yılbaşı süsleri, parti malzemeleri, çiçekçi ambalajları, ... Solda bir dükkan var ki, vitrinindeki kağıt torbalara bayıldım. Papatya, menekşe sarmaşık gibi güzel desen baskılı torbalar ne için ve nasıl kullanılır merak ettim, ben olsam kullanmaya kıyamam.

Takılarımı hediye ederken paket yapabilmek için ağzı yapışkanlı hazır metalize poşetlerden aldım. Bir de evdeki takılarımı organize etmek için ( bu aralar sayısı biraz arttığı için kutuda birbirlerine dolanıyor, açayım derken kopabiliyor) ağzı kilitli küçük şeffaf poşetlerden aldım. Yolunuz hazır buraya düşmüşken büyük boy streç film ve aliminyum folyo alabilirsiniz.

Tekrar Kuru Kahveci köşesine dönüp, içeriye doğru yolumuza devam ediyoruz. Yol sola doğru kendiliğinden kıvrılır. Boncuk Han'ın karşısına geliyoruz. Bu handa da boncuk dükkanları var sanırım, ama ben girmedim, sağa dönerek Sabuncuhan Caddesine giriyoruz.

Eminönü'nde o kadar çok boncuk dükkanı açılmış ki, nereye bakacağını şaşırıyor insan. Keyif için gezdiğimden her dükkana girmedim, neler varmış diye göz ucuyla sağa sola, vitrinlere bakındım. Dikkatimi çeken hemen hemen tüm dükkanlarda bolca plastik boncuk var. Cam boncukların çoğu da Hint boncuğu türünden. Yaptığım takılarda kullandığım cam boncuklardan pek fazla bulamadım, belki de her dükkana girmediğim içindir.

Sabuncuhan caddesinde ünlü Esmer ve Orjinal bijuterilerin büyük ve janjanlı dükkanlarını bulabilirsiniz. Sağda Orjinal bujiterinin giriş katında hazır takılar, üst katında da dökümler ve boncuklar var. Kadıköy'de kilosu 60 YTL'den aldığım boncuk, bu dükkanda aynı boncuğun kilosu, ilginçtir, 75 YTL idi :) Yine yakınlarda Esmer bijuterinin hazır takılarının satıldığı dükkan var, biraz ileride solda da malzeme satışının yapıldığı dükkanı bulabilirsiniz.

Sabuncuhan caddesi, solda Marputçular caddesi ve sağda Tahtakale caddesi ile kesişiyor. Burda ilk olarak sağa döndüm. Güvener pasajını dolaştım, bu pasajın arkasından Terme Han'a geçtim. En çok oyalandığım yer bu pasaj oldu. Girişte soldaki ve içerde sağda ortadaki dükkanı beğendim, tarzıma uygun cam boncuklardan aldım. En dipte de Swarovski kristal satan bir dükkan var. Kristallerin kilosu 350 YTL. Eminönü'nde başka bir dükkanda kristal fiyatı sormadığım için ucuz mu pahalı mı bilemiyorum, ama Kadıköy'de aldığım dükkanda kilosu 400 YTL. Ayrıca handaki dükkanda renk çeşidinin de biraz az olduğunu düşünüyorum.

Terme Han'dan çıkıp sağa dönerseniz yine Sabuncuhan caddesine çıkabilirsiniz. Bu sefer rotayı Marputçular caddesine çeviriyoruz. Marpuçular Han 6 ya da belki daha fazla katlı bir pasaj ve hemen hemen her katında boncuk, takı malzeleri satılıyor.

Hanın bütün katlarını dolaştıktan sonra dönüş için geldiğim yoldan aynen geri döndüm. Ama dönüş biraz zor oldu, öğleden sonra olduğu için yollar acaip kalabalıklaşmıştı, hızlı yürümek epey zorlaşmıştı.

Eminönü'ne gidince çılgınlar gibi boncuk, malzeme alırım diye korktuğum başıma gelmedi, ama bundan sonrakilerde olmayacağının garantisi yok, çünkü bu sadece keşif gezisiydi :) Eğer fırsatınız varsa haftaiçi ya da cumartesi günü sabah erkenden gitmenizi öneririm.

Cuma, Şubat 03, 2006

BLOGLAR ELELE- İlk Proje

Merhabalar,

Bloglar aracılığı ile çok güzel dostluklar kuruldu, güzel tarifler, örnekler paylaştık. Şimdi de bu birlikteliğimizi güzel bir katılım ile taçlandıralım dedik. Bunun için yeni bir blog oluşturuldu : Bloglar Elele.

İlk projemizde geliri, İ. Ü. Tıp Fakültesi Çocuk Hemotoloji servisindeki çocukların tedavisi için kullanılacak bir çekiliş ( aslında bağış kampanyası) düzenliyoruz. Ödeme bilgileri, hediyeler ve proje hakkında daha detaylı bilgi için tıklayın.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...