Cumartesi, Mayıs 05, 2007

Fotoğraflarla Varşova

Geçen gün Varşova ile ilgili epey uzun, ama fotoğrafsız bir yazı yazmıştım. Fotoğrafları da ancak aktardım, düzenlendim.

Varşova 2.Dünya savaşı sırasında 1944-1945 yıllarında yerle bir edilmiş. Şehirde bazı binaların yanında o tarihler binanın nasıl olduğunu gösteren siyah beyaz fotoğrafları asılmış. Old Town gönüllü Polonyalılar tarafından eski fotoğraflardan, tablolardan yola çıkılarak yeniden inşa edilmiş ve bir istisna olarak Unesco'nun Dünya Mirası Alanları listesine eklenmiş.

Örneğin aşağıdaki ilk fotoğrafta sağda gördüğünüz Royal Castle 1944'te Varşova ayaklanması sırasında Almanlar tarafından tahrip edilmiş. Savaş sonrası bina yeniden inşa edilmeye başlanmış ve ancak 50 yıl sonra, 1984 yılında resmen tamamlanmış.

Bu linklerden 1944'e ait Royal Castle'ın fotoğraflarını görebilirsiniz.
http://www.un.org/av/photo/subjects/images/24475.jpg
http://www.poloniatoday.com/images/RUINS.jpg



Royal Castle içindeki meydanı ücretsiz görebiliyorsunuz. Pencere kenarlarına dikkatli bakınca birleştirilmiş olduğu rahatlıkla anlaşılıyor.

Aşağıdaki fotoğrafı manzara terasından çektim. Şehrin ortasından geçen Wista nehri görünüyor.

Old Town'dan Krakowskie caddesi (üstteki fotoğraf) dümdüz yürüyünce Nowy Swiat caddesine varıyorsunuz. Burada yol üzerinde bir çok mağaza var, İstanbul'daki Bağdat caddesine benzetebilirsiniz. Binalar ve yerleşim eski olmasına rağmen kaldırımlar çok geniş.

Nowy Swiat caddesine gelmemizin amacı Polonya'nın en ünlü tatlılarını yapan Blikle'de bir şeyler yemekti. Biz oraya vardığımızda akşam olduğu için pek fazla çeşit kalmamıştı. Koyu Belçika çikolatası ile yapılmış Jubile kek yedim, nefis bir tatlıydı, tadı damağımda kaldı. Sanırım el yapımı çikolata da satıyorlar, ama malesef o kısmı kaçırmışım. Varşova havaalanında vize kontrolünden geçtikten sonra Duty Free alanındaki bir mağazada Blikli çikolatası bulabilirsiniz, aklınızda olsun.Orda da şehrin her tarafı renkli çiçekler ve lalerle süslenmişti.
Old Town Square dedikleri meydanı aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz. Kaldığımız 2 gün boyunca bu alanı gündüz gözü ile görememiştim. Dönüş günü uçağımız 13:10 olmasına rağmen sabah erken kalkıp kahvalıtımızı yapıp hemen buraya geldik. 1,5 saat kadar bir süre içinde ara sokaklarda dolaştık, bol bol fotoğraf çektik, sabah erken açan mağazalardan hatıra magnet aldık.

Aşağıdaki alanın 1944'teki halini bu linklerdeki fotoğraflardan görebilirsiniz. İnanılmaz değil mi?

http://www.samtid.dk/avisen/artikler/billeder/20010347-1.jpg
http://members.virtualtourist.com/m/b8558/727f0/

Şehrin koruyucusu, simgesi kabul edilen Denizkızı, daha doğru Nehir kızının heykelini görebilirsiniz. Meydanda bir çok cafe ve restoran var, elmalı ördek (duck with apples) denemenizi öneririm.

Pazartesi, Nisan 30, 2007

Varşova

Geçen hafta 2.5 günlük kısa bir iş seyahati için Polonya'nın başkenti Varşova'ya gittik. Polonya'ya gitmek için vize almak gerekiyor, AB'ye dahil olduğu halde henüz Schengen vizesi ve Euro geçmiyor. Yola çıkmadan yanınıza biraz Euro ya da Dolar almanızda fayda var.

THY'nin her gün saat 17:30'de uçuşu var görünse de sadece bilet satıyor, aslında LOT Polonya havayolları ile anlaşması varmış. Yolculuk 2.5 saat sürüyor, yerel saat Türkiye'den 1 saat geri olduğu için saat 19:00 gibi vardık. Hava da daha geç karardığı için havaalanından çıktığımızda biraz etrafı izleme şansımız oldu.

Havaalanının çıkışında sıkı bir taksi borsası vardı, biz de birinin peşine takıldık. Dışarda sıralanmış şapkalı taksilerin önünden geçip kapalı otoparkın içine doğru yürümeye başlayınca jeton düştü. Ekip olarak epey yurtdışı tecrübemiz olmasına rağmen hepimiz şaşkınlık geçirdik. Bizi arabasına götüren kişiye neden böyle olduğunu, resmi olarak bu işe belgesinin olup olmadığını sorduk. Tabii bu diyalog akıcı bir İngilizce ile olmadı, tarzanca kelimeler ve hareketler ile anlaşabildik. Adam da bize bir belge gösterdi, böyle bir belgesi olan kişi yolcu taşımacılığı yapabilirmiş. Bu olayı şehir içinde doğrulatma şansımız olmadı, ama bizi sağ salim otelimize bıraktı. Havaalnı çıkışında da yanımızda Polonya parası -Zloty olmadığı için 35 euro ücret ödedik. 3.7 Zloty = 1 Euro olduğunu düşünürsek bu yolculuk bize yaklaşık 130 Zloty'e maloldu. Aynı yolu dönerken sadece 42 Zloty ödedik.

4 kişi olduğumuz ve zamanımız az olduğu için şehiriçi ulaşımda hep taksi kullandık. Taksilerin camlarında 1 km için tarife ücretleri var. Kimi taksi için 1.6 iken bazı taksiler 2.9 oluydu. Aynı yolu 14 Zloty'de, 24 Zloty'de gittiğimiz oldu. Sanırım taksi firmaları arasındaki rekabetten kaynaklanıyor, bir de telefon ile çağrılanların tarifesi daha uygun oluyor. 2.5 günde ancaqk bu kadar çözebildik.

Merkeze yakın bir otelde kaldık. Otel kaydımızı yaptırıp eşyalarımızı odaya bıraktıktan sonra kendimizi dışarı attık. Yemek için biraz geç kaldığımız için şehrin turistik merkezi olan Old Town'a gittik. Meydanda biraz dolaştıktan sonra gözümüze kestirdiğimiz bir restorana oturduk. Bütün restoranların girişinde menü ve fiyatları var, listeye göz atıp öyle oturabilirsiniz.

Ertesi gün iş ile ilgili koşturma şeklinde geçti. Akşam 5 gibi işimizi bitirir bitirmez takım elbiselerimizi değiştirip spor ayakkabılarımızı giyip dışarı fırladık. Old Town'u gündüz gözü ile gördük, fotoğraf çektik. Royal Castle karşısında manzara terasına çıkarak şehri kuşbakışı gördük. Polonya'da kehribar ( amber ) çok çıkıyor sanırım. Sadece kehribar ile yapılmış özel tasarımlar satan bir çok mağaza vardı. Hatta bir abajurun üstü tamamen kehribar parçaları ile kaplanacak şekilde tasarlanmış. Vitrinlerinden gözümüzü alamadık, dükkanlardan bal rengi bir ışık yayılıyordu sanki.

Fotoğraf çekmeye fırsatım olmadı, internetten bulduğum bu linklerden mağazaların görüntüsü hakkında fikir edinebilirsiniz.
http://members.virtualtourist.com/m/p/m/251b27/
http://members.virtualtourist.com/m/p/m/251b26/

Bu linkteki gibi amberden yapılmış çok güzel biblolar da görmek mümkün.
http://www.polandbymail.com/get_item_amb001_amber-violin-brooch-2-25.htm

Şimdilik bu kadar. Daha sonra fotoğraflarla geziye devam edeceğim.

İyi geceler

Cuma, Nisan 20, 2007

YE # 11 Tavuk

Bu ayki etkinliğimizin konusu tavuk, etkinlik sahibi blog Yemek Aşkı. Birbirinden güzel tavuklu tarifleri toplayan Emel'e kolay gelsin diyorum.

Sebzeli Tavuk

Malzemeler :

  • Bolca domates
  • Biber
  • Havuç
  • 2 küçük Patates
  • Baget tavuk
  • 1 defne yaprağı
  • Kimyon, tuz

Yapılışı :

  • Tavukları teflon tavada arkalı önlü biraz pişirin.
  • Domatesi küp küp doğrayın, tavaya ekleyin.
  • Biberlerin çekirdeklerini temizleyip doğrayın.
  • Havucu ve patatesi soyup ufak ufak doğrayıp tavuklara ekleyin.
  • Defne yaprağı, biraz kimyon ve tuz ekleyip tencerenin kapağını kapatın.
  • Sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirin.

Defne yaprağı tavuğa farklı bir lezzet katıyor, yemeğin suyu sadece domates ve tavuk suyundan oluştuğu için ekmeğinizi banarak tatmanızı öneririm.

Afiyet olsun

Salı, Nisan 17, 2007

Antalya fotoğrafları

Mart ayında Antalya'ya gittiğimizde günübirlik küçük bir gezi yaptık. Gittiğimiz, gördüğümüz yerlerden bazı fotoğrafları sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz fotoğraf ağırlıklı bir yazı oldu, azaltıp da koymaya kıyamadım. Fotoğrafların üzerine tıklayarak daha büyük görebilirsiniz.

Kurşunlu Şelalesi
Düden Şelalesi

Cumhuriyet Meydanı Yat limanı - Kaleiçi Hadrian Kapısı DolphinLand : Foklar DolphinLand : Beyaz balina
DolphinLand : Yunuslar

Çarşamba, Nisan 11, 2007

Pazar, Nisan 01, 2007

Bir Takı, Bir Kitap

Dün kitapçı'da gezerken parlak pembe rengi ile bir kitap gözüme çarptı. Anne Pınar adlı kitap Pınar Yücel'in Anneyiz.Biz sitesinde 4 yıl boyunca yazdığı yazılardan derlenmiş. Gelecekte onları ne beklediğine dair az biraz fikir edinmeleri için anne adaylarına, yeni anne olmuşlara tavsiye ederim. Çok içten yazılmış, bazı bölümler var ki kahkahalarla güldüm :)

Bu takıyı bir işyerinden bir arkadaşıma doğumgünü hediyesi olarak hazırladım, iyi günlerde kullansın.

Çarşamba, Mart 28, 2007

Doğum günüm

26 mart benim doğum günüm. Yaşımı sormayın, hiç ısrar etmeyin, söylemem. O an nasıl hissediyorsam, o yaştayım. 3-5 kilo almamış olsam, 9 sene önce üniversitede giydiğim kıyafetlerimi rahatlıkla giyebilirim.

Fotoğrafta doğum günü hediyemi görüyorsunuz :) Modeli ve organizayonu ile kendim ilgilendim, ama pasta fikri eşime ait, kendisine burdan teşekkür ediyorum.

Bu güzel pasta Pastacı Burcu'nun eseri, ilgisi ve özeni için kendisine çok teşekkür ederim, ellerine sağlık.

Pastanın üzerindeki çocukları toplayıp pastayı kesmeye kıyamadım. Ama bol çikolatalı, antepfıstıklı nefis bir pastayı da fazla bekletmek olmazdı. Yiyen herkes çok beğendi, ben de diyeti bozup kocamaaan bir dilim pasta yedim :) Dolgun çikolata tadı damağımda kaldı.


Yeni yaşlarda güzel şeylerle burda buluşmak üzere...

Sevgiler

Pazar, Mart 18, 2007

İzin bitti

2 haftalık kısacık izinden sonra tekrar burdayım. Geçmiş yıllarda yıllık izinleri hep birer hafta olarak kullanırdık, bu sene değişiklik yapıp 2 hafta aldık. Gerçekten iyi dinlenebilmek için 2 hafta olması gerektiği kanısına vardım, şiddetle tavsiye ederim.

İstanbul -> İzmir -> Denizli -> Antalya -> İstanbul : yaklaşık 1800 km yol yaptık geldik. Hem benim hem de eşimin anne ve babalarımız İzmir'de oturdukları için ilk önce İzmir'e uğradık. 3 gün ailelerle özlem giderdik, İzmir'in güneşine doyduk. Bornova'da Forum diye bir alışveriş merkezi açılmış, ama İstanbul'daki gibi çok katlı kapalı yerler gibi değil, özel gezi alanı gibi tasarlanmış, mimarisininde de Roma döneminden esintiler var. Hemen yanında da Ikea açılmış, yolunuz düşerse bir uğrayın.

Eşimin aile büyüklerini ziyaret etmek için Denizli'ye doğru yola çıktık. Anneanne geleceğimizi haber alınca hemen ekmek evinde ( evin bahçesinde bir oda ) ocağı yakmış yufkaları açmaya başlamıştı. Peynirli, yumurtalı, otlu katmerleri bahçeden taze toplanmış roka, tere, nane, yeşil soğan gibi yeşilliklerle hapur hupur yedik.

Aile ziyaretlerini bitirdikten sonra biraz da tatil yapalım diye rotamızı Antalya'ya çevirdik. Bizim izin biraz sezon dışında olmasına rağmen burda hizmete açık otel bulmakta zorlanmadık. Her şey dahil sistemde olan bir otelde ilk defa kaldık ve bu sistemle ilgili en önemli düşüncemiz her saat yemek var : kahvaltı, öğle yemeği, ikinci çayı, ikindi atıştırması, akşam yemeği, gece yemeği... Yediklerimize ne kadar dikkat ettiysek de her ikimiz de kilo alıp geldik, neyse ki 1.5 kilo ile durumu kurtardım. Bu hafta yediklerime o nedenle çoook dikkat ediyorum :)))

Her 3 şehirde de güneşin parlaklığı, gökyüzünün mavisi bizi çok şaşırttı, İstanbul'da havanın aslında ne kadar kirli olduğunu daha iyi anladık. Tatil boyunca hava çok güzeldi, aslında böyle güzeldi deyince içim acıyor. Bu kış örneğin İzmir'e hiç yağmur yağmamış, toprak daha bu mevsimden kurumuştu, çimenler sararmıştı. Umarım nisanda birazcık yağmur yağar.

Günübirlik bir gezi ile Antalya'daki iki büyük şelaleyi görmeye gittik, fotoğrafları en kısa zamanda yayınlayacağım. Benden bugünlük bu kadar.

Sevgiler

Pazar, Mart 11, 2007

İzindeyim

2 haftalık izindeyim, 1 haftası bitti bile :( Tatil dönüşü görüşmek üzere, herkese kucak dolusu sevgiler...

Pazartesi, Şubat 19, 2007

YE # 19 Kek - 2

Kekevi'nin ev sahipliği yaptığı etkinlik için son dakikada fotoğrafını çekmeyi başardığım ikinci tarifim : Zeytinli muffin


Aldığım dergilerden tarifi beğendiğim için kesip saklamıştım, etkinlik bahanesiyle denemiş oldum. İyi ki de denemişim, sabah kahvaltısı ya da 5 çayı için tutlu iyi bir alternatif oldu.

Malzemeler:
4 yumurta
3/4 su bardağı zeytinyağı
1/2 su bardağı yoğurt
3 su bardağı un
1 sb çekirdeği çıkartılmış siyah zeytin
1 çay kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı kekik
1 paket kabartma tozu
Yarım limonun tuzu

Yapılışı:

Derince bir kaba yumurtalar kırıp mikserle çırpılır. Sırayla zeytinyağı ve yoğurt ekleyip çırpmaya devam edilir. Limon suyu, kekik ve tuz ilave edilir. Daha sonra un ve kabartma tozu eklenir. En son olarak da ayıklanıp ince doğranmış siyah zeytin eklenip bir tahta kaşık yardımıyla karıştırılır.

Kek için biraz koyu kıvamlı bir hamur elde ediyorsunuz. Kağıt kek kalıplarına iki kaşık yardımıyla doldurabilirsiniz.

Önceden 180 dereceye ısıtılmış fırında 25 dakika kadar pişirdikten sonra muffinleriniz hazır.


Afiyet olsun

Pazar, Şubat 18, 2007

YE # 19 Kek

Bu ayki yemek etkinliğinin konusu Kek olunca tam bana göre dedim, ama bu aralar evde yediklerimize dikkat etmemiz gerektiği için fazla bir şeyler yapamadım. Bütün keki evde bitiremediğimiz için biraz ben, biraz da eşim işyerlerimize götürüyoruz. İşyerindekiler de bayram ediyorlar tabii :)))


Dr.Oetker'in sitesindeki Üzümlü Fındıklı muffin tarifini denedim. Damak zevkimize göre tarifte ufak tefek değişiklikler yaptım, orjinal tarifin içindeki italik yazılar benim notlarımdır.

Malzemeler:
100 g margarin ( 1 çay bardağı sızma zeytinyağı )
1 su bardağı toz şeker (3/4 sb şeker kullandım )
1 yumurta1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
1 portakal kabuğu rendesi
1 su bardağı portakal suyu (1 sb için evde yeterli portakal kalmadığı için mandalina suyu kullandım)
2,5 su bardağı un1 poşet Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
Yarım su bardağı fındık kırığı
1 su bardağı kuru üzüm

Hazırlanışı:

Margarin ve şekeri mikser ile 1 dakika çırpın. Yumurta, şekerli vanilin ve portakal kabuğu rendesini ekleyip 1 dakika daha çırpın. Portakal suyu, un ve hamur kabartma tozunu ilave edin, 1-2 dakika daha çırpın. Fındık kırığı ve kuru üzümleri ekleyin (eğer kuru üzümleri sapları varsa yıkayıp temizlemeniz gerek) , kaşıkla karıştırın. Muffin kalıplarını fırın tepsisine sıralayıp her birine 1,5 yemek kaşığı ( Erkap'ın hazır kalıplarından kullandım, kalıpların içini bir parmak eksik olacak şekilde doldurdum) hamur koyun ve pişirin.

Elektrikli Mini Fırın: 180°C (önceden ısıtılmış)
Turbo fırın: 180°C (önceden ısıtılmış)
Pişirme süresi: Yaklaşık 15-20 dakika (25 dakika daha iyi oldu)

14 tane muffin çıktı. Benim fırınım küçük olduğu için tepside 9 tane muffin pişirebiliyorum, ikinci partiye kalan 5 tane muffin de gayet güzel kabardı, beklemeden dolayı herhangi bir problem olmadı.


Afiyet olsun.

Pazar, Şubat 11, 2007

Sarı Siyah kolyeler

İşte son projelerimle tekrar karşınızdayım:

Aslında çok çabuk karardığı için sarı metal ile takı yapmayı sevmiyorum, ama bu boncukları görünce sarı ile yapmak şart oldu. Benzer renk boncuklarla iki farklı kolye hazırladım.

Tasarımlarımda her zaman cam boncuk kullandığım için özellikle kolyeler çok ağır olabiliyor, ince çivi kullandığınızda kolye çok kolay dağılıyor. O nedenle kalın çivi ve halka kullanmanızı öneririm. Bir alternatif de uzun saçlı iseniz ya da boyun kısmı görünmeyecek gibi ise kolyenin arka tarafını hafif olacak şekilde tasarlayabilirsiniz.


Örneğin ikinci kolyede sarı çivi üzerinde siyah kum boncuk takarak kolyeyi tamamladım. Bu diziyi daha da uzun yaparak kemer olarak da kullanabilirsiniz, beyaz gömlek üzerinde çok güzel duruyor.

Perşembe, Şubat 01, 2007

Safranbolu gezisi

Yazının başlığından Safranbolu'ya gezmeye gittiğim anlaşılmasın, çok önemli ve güzel bir olay için Safranbolu'daydım. Üniversitedeyken yurtta kalırken tanıştığım çok sevdiğim arkadaşımın nişanı için Safranbolu'ya gittim.

Bu güzel günde beraber olalım, heyecanını paylaşalım, hazırlıklara yardım edelim diye 4 bayan çantamızı hazırladık, cuma akşamı 00:30 otobüsü ile yola koyulduk. Henüz yeni açılmış Bolu tünelinden geçtik, bana biraz karanlık ve uzun geldi, gece olmasının etkisi de vardı herhalde. Sabah 6 gibi Safranbolu'ya vardık. Otobüs firmasının servisi ile Kıranköy'e, ordan da taksi ile Bağlar mevkiinde kalacağımız otele, Safa Köşk'e gittik. Arkadaşımın nişan yemeği burda olacağı için biz de aynı yerde kalalım dedik. Aile işletmesi olan otel çok temiz, çalışanları güleryüzlüydü. Yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim.

Sabah 06:30 vardığımız için hemen odamıza yerleştik. Daha sabahın olmasına çok var diyerek pijamalarımızı giyip hemen yattık. Uyandığımız saat 10'a geliyordu, hemen üzerimizi giyip dışarda yürüyüşe çıktık. Rüzgarın yağmur bulutlarını sürüklediği serin bir hava vardı. Soğuk ve temiz hava bizi acıktırdı, otele dönüp kahvaltımızı yaptık. Bizim için Safranbolu simidinden almışlar, o kadar çabuk yedik ki, fotoğrafını çekmeye fırsat bulamadım :) İzmirliler bilir, gevreğin biraz daha yumuşak hali gibi geldi bana.

İyi bir kahvaltıdan sonra oyalanmadan masa süslemesine başladık. Restoran bölümündeki masaları kişi sayısına göre geniş ve uzun bir masa olacak şekilde birleştirdik, nişanlılar için masa başına oturacak şekilde ayarladık. Masaların üzerine krem rengi saten örtü serdik, sandalyelerin arkalarına pembe tüller bağladık.


Büyük kağıt peçetelerimiz vardı, acaba nasıl katlayıp koyalım derken, otelde ADSL olduğunu öğrendik, tabii hemen google'da 'napking folding' diye arattık. Yelpaze şeklinde katlanan bu yöntem çok hoşumuza gittik, denemenizi öneririm, hem yapılışı çok kolay hem de çok şık duruyor. Püf noktası : katları çok ince yapmayın, açıldığında peçete kullanılamaz hale geliyor. Yeni nişanlılar için kırmızı peçete seçtik, misafirler için dore ve gümüş renginde peçeteler hazırladık.

Masanın görüntüsünü canlandırmak için mutlaka taze çiçek koyun. İkinci fotoğrafta canlı çiçek, mumlar ve masaya serpilmiş dekoratif taşlar, pullar masanın görüntüsünü nasıl da değiştirdiğini görebilirsiniz.


Masa ile işimiz bitince süslenmek için hemen Safranbolu merkeze kuaföre gittik, saçımıza fön çektirdik. O kadar acıkmıştık ki, Kilcioğlu pide salonunda kocaman birer pide yedik, fotoğrafını çektim, ama canınız çekmesin diye yayınlamıyorum. Ordan çıkışta hemen hediyelik İmren lokumlarımızı aldık.

Sabah uyandığımızda bizi hoş bir sürpriz bekliyordu. Gece boyunca yağan yağmur sahaba karşı kara çevirmiş, 1-2 saat içinde her yer bembeyaz olmuştu. Fotoğraf makinalarımızı alıp dışarı fırladık. Kar, henüz kartopu oynama ya da kardanadam kıvamına gelmediği için mazaranın ve temiz havanın tadını çıkarttık.



Saat 13:00 otobüsü ile İstanbul'a doğru yola koyulduk. Bolu dağı tırmanışı epey zorlu oldu, İzmit'e kadar geçtiğimiz her yerde kar vardı. İstanbul'a 3 saat rötarlı gelmemize rağmen keyifli bir yolculuk oldu. Gazete okuduk, bulmaca çözdük, müzik dinledik, sohbet ettik, ara ara gözümüzü dinlendirdik. Mola verdiğimiz yerden Bolçi -Bolu çikolatası da almayı unutmadık.

Epey uzun bir yazı oldu, eh artık bir ay yazmam :) şaka şaka, bu aralar bir iki takı çalışmam var, boncuklar yetmedi, tamamlayınca yayınlayacağım.

Sevgiler

Pazartesi, Ocak 22, 2007

El Örgüsü güncellendi

Örgü, tığ işi ile ilgili bulabileceğiniz basılı Türkçe kaynakları anlatan bir yazı hazırladım. Okumak için tıklayın.

Salı, Ocak 16, 2007

Fişler ve ben

Selamlar,

Nihayet İncik Boncuk da blogger beta'ya sağ salim geçti. Görüntüsünü yeni şablona yükselttiğim için henüz sağ taraftaki menüleri tamamlayamadım. Fırsat buldukça linkleri ekleyeceğim. Eski yazılarımın tek tek üzerinden geçip etiketleyeceğim, böylece eski yazılarıma konularına göre ulaşabileceksiniz.

Kaç gündür vergi iadesi için fişlerle boğuşuyorum. Eşimle iş bölümü yaptık, ben okuyucu eşim yazıcı olunca benim 2-3 gündür yazmaya çalıştığım fişler nerdeyse 2 saatte bitti :)

Bilgisayarla makrolarla donatılmış excelde yazmak çok pratik, herkese tavsiye ederim diyeceğim, ama 2007 yılı için vergi iadesi olayı kalkıyormuş, bu nedenle biraz geç bir tavsiye oldu sanırım. Vergi iadesi zamanı babamı hatırlıyorum, fiş yazmak evde önemli bir seramoniydi. Saatlerce ayıklar, konusuna göre gruplar, tarihine göre sıralar, sonra da yakın gözlüğünü takıp tek tek yazardı, en zor kısmı da sanırım toplam almasıydı. Şimdi benim yerime excel topladı, sağolsun.

Yanlış hatırlamıyorsam emekliler bir aralar 3 ayda bir yazardı, sonra çalışanlar gibi yılsonunda bir kez toplu yazacak şekilde değiştirildi, daha sonraki yıllarda üç aylık maaşlarına (yıl sonunda yeterli miktarda vergi iadesi fişi vereceklerini öngörerek) bir miktar zam yapıldı. En sonunda fiş yazma uygulaması toptan kalktı. Her zaman vaktinden önce yazan ve ayın ilk gününde hazır eden babama 18 ocakta teslim edeceğimiz fişleri daha yeni yazmaya başladığımızı söyleyince "geç kalmışsınız" dedi, işyerinde kimle konuşsam herkes daha yeni yazacak. Bizim nesil biraz son dakikacı oldu galiba :)))

Önümüzdeki sene fiş yazmayacağımıza da açıkçası üzülmedim değil. Fişleri yazarken, "aa ... kebapçısına gitmişiz, yemekleri güzeldi di mi", "bu ay ne çok kıyafet almışım, indirim dönemiydi ya ondan", "... kafesine ait ne çok fişimiz var, fişleri götürsek yılın müşterisi ödülü verirler mi acaba?", "he he bana aldığın hediyenin fişini buldum"... gibi bir nostalji yaşamak eğlenceli oluyor.

Eh saat epey geç oldu, bana müsade.

Sevgiler

Cuma, Ocak 05, 2007

Tak Takıştır 2

İşte karşınızda Tak Takıştır etkinliğinin 2.si için hazırladığım kolye :)

Takı yapıyor olmanın da ayrı bir güzelliği var. Boyuna mor çizgileri olan, dik yakalı, önü V şeklinde bir gömlek almıştım. Yakanın boğaz kısmı çok boş kaldığı için, bu kolyeyi gömleğin yakasına uygun olacak şekilde özel tasarladım. Fotoğrafta pek belli olmamış ama eflatun kristaller ışıl ışıl duruyor.

Pazartesi, Ocak 01, 2007

Örgü Günleri # 1

2007 yılının ilk gününden herkese merhaba!!!

İlk Örgü günleri etkinliğindeki modeller 29 aralıkta görücüye çıktı. Modelleri görmek için hepinizi El Örgüsü'ne bekliyorum.

Sevgiler

"Mutlu Yıllar"

"İyi Bayramlar"

"İyi Tatiller"

Salı, Aralık 26, 2006

Mini Mini Yılbaşı Hediyeleri


İşte karşınızda bayan arkadaşlarım için aldığım mini mini yeni yıl hediyelerim : Aynalı ruj kutusu ve içinde minik bir yılbaşı süsü. Hatta belki bir tane de Kent Tofy meyve sulu şeker koymayı düşünüyorum.

Kutunun içine ille de ruj koymak zorunda değilsiniz. İçine bozuk para, anahtar, ilaç, sakız ya da çantanızdaki küçük şeyleri koyabilirsiniz. Soğuk kış günlerinde dudaklarım sürekli kuruduğu için yanımda dudak kremi taşıyordum, benim epey işime yaradı.

Kardan adam, penguen, geyik, noelbaba şeklindeki minik yılbaşı süslerini kullanmak için illa ki evinizde çam ağacınızın olması gerekmiyor. Dolap kapaklarındaki tutacaklara, uygunsa avizenize asabilirsiziniz. Kardanadam olan süsü ben çok beğendim, cep telefonu süsü olarak kullanıyorum :)

Bazı arkadaşlarımı yılbaşında göremeyeceğim için ruj kutusularını hemen vermiştim, aralarında blogumu okuyanlar olduğundan "bizim süsümüz, şekerimiz nerde" diye düşünüyorlarsa merak etmesinler onlarınkini ayırdım :)

Mutlu yıllar

Pazartesi, Aralık 25, 2006

Cengiz Han ve Mirasçıları

Biraz geçen haftanın haberi olacak, ama kaldığımız yerden devam edelim. Oyuncak müzesinden çıktıktan sonra havanın da güzel olmasını fırsat bilerek Emirgan'a doğru yola koyulduk. Sakıp Sabancı Müzesinde bu ay başlayan serginin konusu "Cengiz Han ve Mirasçıları", 8 Nisan 2007'ye kadar sergiyi gezme şansınız var.

Beşiktaş'tan Emirgan yönüne giden otobüse bindik. Bebek ve Rumelihisarı'nda trafik çok yoğundu, her dur kalkta otobüs ancak 1 metre ilerleyebiliyordu. Hisar civarlarındayken müzeye yaklaştığımız için "hava da pek güzel, inip yürüsek mi" diye aklımızdan geçirdiysek de hemen vazgeçtik.

Yazın Rodin sergisine giderken benzer durumla karşılaşmış, otobüsten inip müzeye kadar yürümüştük. Aslında eşim ve ben de yürümeyi seviyoruz. Ancak Hisar'dan sonra Baltalimanı civarı ve 2. köprü altındaki yolda yürümek pek keyifli olmuyor. Kaldırımların üzerine araçlar park ettiği için biz yayalara pek yer kalmadığından, biz de araba yolundan yürümek zorunda kalmıştık. Karşıdan gelen ya da özellikle arkamızdan gelen her araç dıtdıtladıkça yol vererek yürümek pek de keyifli olmamıştı.

Bu deneyimden sonra arabaların dıtdıtlaması olmadan, trafiğe rağmen otobüste oturmak daha huzurlu, iyi bir seçim oldu.

Müzeye giriş tam için 10 YTL, öğrenci için 3 YTL, en az 10 kişilik gruplar için indirim var. Biletlerimizi aldıktan sonra müzeye girdik. Müzeyi gezenleri rahatsız etmemek için ilk iş cep telefonlarınızı sessize aldık.

Sergiyi gezerken dinleme cihazlarından almanızı öneririm. Herhangi bir ücreti yok, kimlik karışılığında alıyorsunuz. Bazı eserlerin yanında kulaklık resmi var, bu resmin yanındaki numarayı cihaza tuşladığınızda eserle ilgili daha detaylı bilgi dinleyebiliyorsunuz. Bu şekilde sergi daha ilgici çekici ve daha anlamlı oluyor.

3 katlı sergi salonunu en üst kattan gezmeye başlıyoruz. En üst katta Moğol imparatorluğu'nun kuruluş dönemlerine ait eserler var. Aynı zamanda o yıllardaki Orta Asya kültürü, Göktürkler ve Uygurlar hakkında bilgi edinebiliyorsunuz.

İkinci katta daha ziyade imparatorluğun yükseliş ve dağılma dönemlerine ait eserler yer alıyor. En alt kata geldiğinizde konu birden bire değişiyor ve Buda ile ilgili o döneme ait eserlerle karşılaşıyorsunuz.

Müzedeki sergilenen eserlerden bazılarını aşağıdaki linkten bulabilirsiniz. Resimlerin üzerine tıklayınca daha büyük olarak görebilirsiniz.

http://www.ab-pr.com/upload/ssm/cengizhan/cengizhan.htm

Eğer gezerken çok yorulduysanız, biraz enerjiye ihtiyacım var derseniz müzenin hemen yanındaki Mehtap kafetaryada oturup bir çay içmenizi ve sütlü tatlılarından denemenizi öneririm.

Bugün beklenenin üzerinde bayağı uzun yazdım :) Şimdilik bana müsade.

Sevgiler

Perşembe, Aralık 21, 2006

Oyuncak Müzesinden Görüntüler

Müze ile ilgili yazı için tıklayın. Resimlerin üzerine tıklayarak oyuncaklardaki detayları daha iyi görebilirsiniz.




Salı, Aralık 19, 2006

İstanbul Oyuncak Müzesi

Haftasonu eşimin dayısı oğlunun veli toplantısı için Denizli'den İstanbul'a gelmişti, bizim misafirimiz oldular. Pazar günü de hep beraber küçük bir İstanbul turu yaptık.

Sabah erkenden hep beraber İstanbul Oyuncak müzesini bulmak için yollara düştük. İnternetten yol haritasını not almıştık, haritaya göre müze civarına yaklaştık, ancak cadde üzerindeki dönüş tabelasını kaçırınca çevreye yabancı olduğumuzdan epey bir dolaştıktan sonra aynı yola tekrar gelebildik. Tabelaları takip etmeye başladık, öyle bir yer var ki, yoldan sola dönülmüyor, sağdan devam ediliyor, orda da yol ayrımında tren yolunun altından karşı yola geçmek gerekiyormuş. Biz bunu biraz zor keşfettik, etrafta birilerini görürseniz sormaktan çekinmeyin, yoksa bizim gibi biraz kaybolabilirsiniz :)

Müze ile ilk yorumum ulaşımı çok kolay değil, web sitesindeki harita ok işaretleri ile detaylandırılmış olsa daha iyi olurmuş.

Şair Sunay Akın, ailesine ait evde hepimizin hayallerini süsleyen oyuncakları bir araya getirerek kendisinin de en büyük hayalini gerçekleştirmiş, müze 23 nisan 2005'te ziyarete açılmış.

3 katlı köşk çok güzel restore edilmiş. Gezimize üst kattan başlıyoruz, her katın girişinde kaçıncı katta olduğunuz Bremen mızıkacıları ile belirtiliyor. Her oda içindeki oyuncakların konusuna göre dekore edilmiş. Örneğin uzay oyuncaklarının olduğu odada tavan gökyüzü olarak tasarlanmış, içeri girdiğinizde karanlık olan oda daha sonra aydınlanıyor, böylece gökyüzündeki yıldızları görebiliyorsunuz. Benim favorim kopmartıman şeklinde tasarlanmış odaydı, vitrinler tren penceresi gibi yapılmış.

O kadar çok oyuncak ve parça vardı ki, Sunay Akın bunları nasıl toplamış, hayret ettim, hakikaten sabır işi. Oyuncakların çoğunun yapım yeri Almanya ve Japonya, yapım yılları da 1950 civarıydı. 1920'lere ait öyle oyuncaklar vardı ki, o yıllarda nasıl yapılmış, şimdiye kadar nasıl sapasağlam kalmış merak ettim. Her biri sanat eseri. Bu oyuncakların çocuklar oyun oynasın diye değil, süs olarak evlerde sergilensin diye yapıldığından şüpheleniyorum :) Ya da o zamanki çocukların oyun oynama tarzı daha farklıydı. Şimdikilere bir oyuncak alıyorsunuz, hemen oyuncağın dayanma (mukavemeti) test ediliyor.

Müzeyi gezdikten sonra alt kattaki kafeye ve tuvalete uğramadan çıkmayın. Oralarda da müze devam ediyor. Kafede çay içmenizi öneririm, çay çok güzeldi, tadı damağımda kaldı :)


Aşağıdaki paragraf müzenin kendi sayfasından;
Sunay Akın, yurt içinden ve yurt dışından yaklaşık dört bin adet oyuncak topladı. En eski oyuncak 1817 yılına ait, Fransa'da yapılan bir oyuncak keman… 1820 yılında Amerika'da yapılan bir bebek, yine aynı ülkeden 1860 yılına ait misketler, Almanya'da yapılan yüz yaşında teneke oyuncaklar ve porselen bebekler müzenin en eski eserleri arasında.
http://www.istanbuloyuncakmuzesi.com/genel.asp

Müzeden resimler için tıklayın.

Pazartesi, Aralık 11, 2006

Resim Sergisi


Çok sevgili bir arkadaşımın da resim çalışmalarının yer aldığı resim sergisi 13 Aralık'ta açılıyor. Sergi için arkadaşımın 3 resmi seçilmiş. Üstte gördüğünüz sergi afişinin sol üst köşesindeki dansçı kız arkadaşımın eseri, resmin üstüne tıklayarak daha büyük halini görebilirsiniz.

Onunla yurttan tanışıyoruz, 2 sene aynı odada kaldık, ama o zamanlar onun bu yeteneğinden hiç haberim olmadı. Belki de derslerden fırsat kalmıyordu. Kendisi çok iyi bir ressam olmakla birlikte, aynı zamanda çok iyi bir elektronik mühendisidir :)

Evinde bir kaç çalışmasını görmüştüm, karakalem çalışmaları çok etkileciydi, özellikle ellerin duruşu ve detayı çarpıcıydı. Umarım sergide de bu güzel resimleri görme şansımız olur. Arkadaşımızın heyecanını paylaşmak için kızlar takımını topladık, çarşamba akşamı sergi açılışına gidiyoruz. İlgilenenleri bekleriz.


13-22 Aralık 2006

Beşiktaş Belediyesi Giriş Salonu
Nispetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık Sokak No: 1 Levent

Açılış Kokteyli: 13 Aralık
Saat 18:00-20:00

Cuma, Aralık 08, 2006

Tak Takıştır 1

Sade ama sevimli bir kolye ucu ile ben de katılmış oldum. Sade made, yine de etkinliğin tüm renklerini kullanmış oldum ama değil mi? Mavi-kahverengi-krem.

Bu etkinlik sırasında neler neler yapılmış, harika tasarımlar var. Gezin görün derim.

Sevgiler

Çarşamba, Aralık 06, 2006

Yeni Blog

Merhabalar,

Çalışma saatlerim nihayet düzene girdi. Ancak epeydir buraya yeni bir şeyler ekleyemedim. Ama bu süre içinde boş durdum sanmayın, Blogger Beta'yı keşfetmekle meşguldum.

İki kaç arkadaşım, moderatörü oldukları yahoogroups listesinde yapılanların paylaşıldığı bir blog oluşturmuşlardı. Artık takip edemeyecekleri için de blogu bana devrettiler.

Bu blogun betaya geçmesini fırsat bilerek şablonu değiştirdim, yeni neler varmış diye epey kurcaladım. Betaya geçiş sırasında bazı arkadaşlar bloglarındaki dataları malesef kaybettiler. Ama benim yeni blogumda pek fazla bilgi yoktu zaten, ama neyse ki sorun olmadı. Sadece ilk geçişte Türkçe karakter problemi oldu, onu da şablonu bir text editöre kopyalayarak find/replace yöntemi ile düzeltim. Beta versiyonun hoşuma giden bir çok özelliği var, bir sonraki mesajımda detaylıca anlatırım.

Şimdi gelelim benim cici yeni bloguma. Yeni yüzü ile El Örgüsü karşınızda. Tıklayın, sürprizi görün.

Tüm elişi sevenleri bekliyorum.

Sevgiler

Cumartesi, Kasım 25, 2006

Takı Etkinliği

Image Hosted by ImageShack.usTakı yapan arkadaşlara müjde!!! Artık takı konulu bir aylık etkinliğimiz de var. Projeyi başlatan 143 Aksesuar dünyası blogunda logu için gerekli kodu sağ sütununda logonun altındaki küçük kutucukda bulabilirsiniz.

Bu ayki etkinliğin rengi mavi-kahverengi-krem üçlüsü. 9-10 aralık vitrin günleri oluyor, bu günlerde projelerinizi blogunuzda yayınlıyorsunuz.

Etkinlik ile ilgili detayları aşağdaki linklerde bulabilirsiniz.

http://143.blogcu.com/1285091/

http://143.blogcu.com/1350937/

http://143.blogcu.com/1295661/

Cumartesi, Kasım 18, 2006

Kuruyemişli Yağsız Kek

Yıllar önce Lezzet dergisinin bir sayısından kesip saklamıştım, mayıs ayında anneler günü dolayısıyla "Annemin Kekleri" diye bir konu hazırlamışlardı, bu tarifi de ordan aldım. Yağsız yapılıyor olması nedeniyle ilgimi çekmişti. Ama nedense bir türlü denemeye fırsatım olmamıştı. Bu haftasonu evde olmayı başardığım için hemen denedim.

İçinde 5 tane yumurta kullanıldığı için epey besleyeci bir tarif, yumurta sevmeyen çocuklar için belki iyi bir kandırmaca olabilir :)

Yağsız olduğu için kalıba yağışma gibi bir problem olmadı. Ama teflon bile olsa kabınızı yağlamyı unutmayın. Tarifi aynen aktarıyorum.

Afiyet olsun.

Malzemeler:
  • 5 yumurta
  • 1.5 su bardağı tozşeker ( kuru üzüm miktarını biraz arttırıp şekeri 1+1/4 kadar koydum)
  • 1 çay bardağı kuru üzüm
  • 2 su bardağı un
  • 1 paket vanilya
  • Yarım paket kabartma tozu (yarım paket yerine tam paket koydum, yine de gayet güzel oldu)
  • Yarım limonun suyu
  • 1 çay bardağı çekilmiş ceviz içi
  • 1 çay bardağı çekilmiş fındık içi

Yapılışı:

  1. Kuru üzümü yıkayıp süzgece alın. Suyu iyice süzüldükten sonra kurulayın ve üzerine 1 çorba kaşığı un serpip harmanlayın.
  2. 2Yumurtaları tozşekerle birlikte derin bir kabta iyice çırpın. Un, vanilya, kabartma tozu ve limon suyunu ekleyip çırpmaya devam edin. Ceviz, fındık ve kuru üzümü ilave edip karıştırın.
  3. Kek kalıbını yağlayıp hamuru dökün. Önceden ısıtılmış 180 dereceye ayarlı fırında 20 dakika pişirin. Isıyı 150 dereceye düşürüp 20 dakika daha pişirin. Kek ılınınca kalıptan çıkarıp soğumaya bırakın.



Pazar, Kasım 12, 2006

YE # 16 Patates

Uzuuun bir aradan sonra herkese kocaman bir MERHABA :)


Son 3 ay çok yoğun çalışmam gerektiği için sizlerden, blogumdan, hobilerimden ve boncuklarından uzak kaldım. Şimdi yavaş yavaş çalışma saatlerim normale dönmeye başladı.


Henüz boncuklarla kaynaşamadık, şimdilik 3 aydır birikmiş dergilerimle ısınma turları atıyorum. Her ay düzenli takip etmeye çalıştığım (Evim, Deryalı Fikirler, Süper, Takı+Takı) 4 tane dergi olunca 3 ay sonunda okunmayı bekleyen toplam 12 tane dergi oldu, oku oku bitmiyor. Yeni bir dergi daha keşfettim, neyse ki 3 ayda bir yayınlanıyor, biraz da pahalı, sanırım Türkiye'de türünün ilk örneği olmasından kaynaklanıyor. Kağıt vs. isimli dergi, kağıt ile hobi olarak uğraşmak isteyenlere tavsiye edilir.


Pazar gününü evde geçirme fırsatım olunca yazlık-kışlık değiştirme işine giriştim. Geçen hafta İstanbul'a kar bile yağdığından bu iş için ne kadar geç kaldığımı tahmin edebilirsiniz. Sonuç olarak kışlıkların büyük bir kısmı yerleşti, sıra yazlıkların toplanmasında, ancak bu iş de sanırım haftaya kaldı.


Gelelim bugünkü esas konumuza; bu ayki yemek etkinliğimizinde Annemin mutfak kokusu blogunun sahibesi Evren patatesli tariflerle bizi misafir ediyor.


Yemeklerde garnitür, meze olarak sunabileceğiniz hazırlaması gayet pratik bir patates tarifi ile etkinliğe son dakikada kalıyorum. Bu tarif için benim bildiğim bir adı yok, o nedenle 'Salçalı Patates Salatası' diyorum, eğer sizin bildiğiniz bir adı var, yazabilirseniz sevinirim.

Malzemeler:

  • 1 kuru soğan
  • 5-6 patates
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • maydanoz, dereotu
  • tuz, karabiber, acı kırmızı biber

Yapılışı:

  • Patatesler haşlanıp kabukları soyulur.
  • Kuru soğan doğranıp pembeleşinceye kadar yağda çevrilir.
  • Patatesleri küçük küçük doğrayıp ufalayın. Varsa patates ezici ile iyice ezin.
  • Dereotu ve maydanozu ayıklayıp ince ince kıyın.
  • Kavrulmuş soğan, ezilmiş patates, maydanoz ve dereotunu ekleyip iyice harmanlayın.
  • Damak tadınıza göre tuz, karabiber ve acı kırmızı biber ekleyin.
Afiyet olsun


Pazar, Ekim 08, 2006

Merhabalar

Merak etmeyin, hala buralardayım. Bir yere kaçtığım yok, blogu da kapatmıyorum.

Sadece işyerinde çok yoğun bir dönem geçiriyoruz. Önümüzdeki bir ya da iki ay içinde umarım her şey yoluna girer de boncuklarım ve sizler bana iyice küsmeden bloguma zaman ayırabilirim. Sessizlik dönemimde mesaj atıp, hal hatır soran herkese teşekkürler.

Sevgili Elvan örgü makarasının nasıl kullanıldığını anlatmamı rica etmiş. Resimlerle anlatmayı becremediğim için şu iki kaynağı önerebilirim:

1. http://www.hobidunyasi.com/urun_detay.asp?ID=1874 Bu CD içinde tel ile örgü projesi var, nasıl yapıldığı anlatılıyor. Ben bu CD'den izleyerek öğrendim.

2. google'da spool knitter ya da spool knitting diye aratarak nasıl yapıldığını anlatan siteler bulabilirsiniz.


* http://www.knitting-and.com/knitting/tips/spool-knit.htm
* http://www.sweaterscapes.com/spool.htm
* http://www.pellatuliptime.com/historical-village/history/lessons/straw/strwcork.html

En kısa zamanda görüşmek dileğiyle...

Daha önceden yaptığım kolyelerden iki model:



Pazar, Eylül 10, 2006

Örgü Makarası

Merhabalar,

Örgü makarası dediğimiz şey işte böyle bir alet. Mumlu ip, ince deri ip veya ince tel ile örebiliyorsunuz.

Eminönü'nden 4 YTL'ye almıştım. Benimkinde hem altında da pimler var, bir tarafında 4 , bir tarafında da 5 pim var. Pin sayısı 4, 5, 6, 7 olabiliyor.

Denemenizi öneririm.

Salı, Eylül 05, 2006

Otantik Kolyeler

Bu sefer de örgü makarası ve hazır örgü boncuklar ile bir şeyler denedim. Turuncu mumlu ip ilk aldığım malzemelerden biriydi, 1 yıl kadar boncuk kutumda bekledikten sonra bu kolyenin temel malzemesini oluşturdu.

Örgü makarası ile örmek epey zevkli. TV izlerken bile rahatlıkla örebiliyorsunuz. İlk başta biraz zorlanabilirsiniz, elinizin alışması gerek, biraz sabredin. Ara ara tığ yamulabilir, hafifçe düzeltmeniz yeterli. Tığ, bildiğimiz kancalı tığlar gibi değil, ucu iğne gibi sivri olduğundan çalışırken biraz dikkatli olmakta fayda var.

Bu haftaki modellerimiz de bu şekilde. Pullu olan bir arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak gitti bile :)


Cumartesi, Ağustos 26, 2006

Spiralli Kolyeler

Daha önceden sözünü ettiğim kolyelerim karşınızda. Pratik yapmak için güzel ve basit modeller. Hazır metal aparat kullanılmadığı için benzer kolyelerin yapımına göre daha çok zaman alıyor. Yine yapması çok zevkli, tavsiye ederim.

Güzel bir haftasonu geçirmeniz dileğiyle...

Sevgiler

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...