Perşembe, Kasım 24, 2005

Buluşma

2 Aralık Cuma akşamı saat 19:00-19:30 arasında Taksim Zencefil'de buluşuyoruz. İlgilenenler bloglarında yayınlayarak duyulmasını sağlayabilir mi?

Detaylı bilgi için : http://www.blogcu.com/visne

Pazar, Kasım 20, 2005

Madrid'e Giriş


Eveeet kaldığımız yerden devam edelim.

Perşembe günü otobüsle 650 kmlik yolculuktan sonra akşam 5:30 gibi Madrid'in şehir merkezine vardık. 8 saat yolculuk çok rahat geçti. Sürekli otobandaydık. Avrupa Birliği'ne girmeden önce ülke bu kadar bakımlı değilmiş. AB'den para ile öncelikle olarak yolları düzeltmişler, çünkü yılda 70 milyon turist İspanya'yı gezmeye geliyormuş.


Hava geç karardığı için tura dahil olan serbest şehir turuna başladık. Madrid ile ilgili ilk izlenimim, Barselona'dan daha gösterişli ve bakımlı olduğuydu. Binalar daha klasik ve gösterişliydi. Barselona'da ise modern sanata göre yapılmış binalar daha çoğunluktaydı.


İlk olarak boğa güreşlerinin yapıldığı arenaya uğradık. Boğa güreşleri pazar günleri yapılıyormuş. O haftasonu pazar günü Madrid'de olacağımız için bilet aldık. Rehberimiz "gündüz hava sıcak olur, üstü kapalı yerden alın" dese de biz en ucuz yerden 5 euro'luk bilet aldık. Üstü kapalı yerin fiyatı ise 10 euro idi.


İyi ki de ucuz bilet almışız, pazar günü hava kapalı idi. Olayın nasıl geliştiğini pek fazla anlatmak istemiyorum, çünkü bence hepsi vahşet ve güreş hiç adil değil. Sadece turist çekmek için yapılan bir gösteriden ibaret. Zaten İspanyol gençliği pek izlemiyormuş, daha çok fanatik yaşlılar geliyormuş.

Boğa güreşlerinde 6 gösteri oluyor. Biz ilk boğanın telef olmasına geç kaldık, kapıdaki görevli bizi içeriye almadı. 1. boğa ile işleri bittikten sonra sigara molası için kapılar açıldı, biz de içeri girip yerimize oturduk. Ve gösteri başladı. Ama pek iç açıcı bir şey olmadığı için bölüm sonuna kadar zor oturduk, ara verildiğinde hemen kaçtık.

Cumartesi, Kasım 19, 2005

Harry Potter ve Ateş Kadehi


Ve Harry Potter serisinin son filmi 18 Kasım'da gösterime girdi. Dün akşam 21:30 seansına yer bulabildiğimiz için şanslıydık.

Serinin ilk iki filmini beğenmiştim, ancak üçüncü film benim için biraz hayal kırıklığı olmuştu. Dördüncü film ile ilgili tereddütlerim vardı. Film başladığında ilk tepkim, "Aaa bu çocuklar ne kadar büyümüş" oldu.

Film o kadar sürükleyiciydi ki, kısa sürede çocukların görüntüsüne alıştım :) Görsel efektler harikaydı. Ancak film hem içerik olarak hem de görsel olarak artık pek çocuk filmi değil. Zaten 12 yaşından küçük çocuklar sinemaya alınmıyor.

Filmin bu kadar sürükleyici olmasının etkisi de kitabın içeriğinden kaynaklanıyor, çünkü bu kitapta epey serüven ve şaşırtıcı sırlar vardı. Bunlarda filmin görsel olarak zenginleşmesini sağlıyor.

Bence Harry Potter serisinin en iyi filmi. Altyazılı olarak izledik, Türkçe seslendirmesinin başarılı olup olmadığını bilemiyorum. Eğer macera filmi seviyorsanız ve zamanınız varsa gidin görün derim.

Salı, Kasım 15, 2005

Mavili Küpe


İşte bir şıkır şıkır küpe daha.

Aslında bugün Hurma YE #4 günüydü. Bu aralar evde yediklerimize dikkat ettimiz için hamur işi yapmıyoruz. Bir de kuş gribi olunca tavuk ürünlerini de almadığımız için bir şeyler yapmaya fırsatım olmadı. Ramazan sonrası hurma saklamayı unutmuşum... bahane bitmez. Umarım bir sonraki ay bir şeyler yaparım.

Bu aralar kitaplara sardım. Fransız Kadınlar Niçin Kilo Almaz?'ı yeni bitirdim. Kitapla ilgili olarak yorumlarımı daha sonra yazacağım. Almayı düşünen varsa kısaca şöyle söyleyebilirim, daha çok Amerikalar gibi devamlı fast food ile beslenip hiç hareketsiz yaşayanlar için yazılmış.

Cumartesi, Kasım 12, 2005

Şıkır Şıkır Küpe ve Bileklik


2 senedir uzun küpeler moda ya, ben de heves ettim şöyle şıkır şıkır bir küpe yaptım. Ama takabilir miyim, bilmiyorum :) Daha sade takıları seviyorum.


Bileklik gayet güzel oldu, çok da hoşuma gitti, ama çalışırken biraz sıkıntılı olduğumdan kolumda saati bile istemiyorum. Üniversitede iken her zaman taktığım 3 tane gümüş yüzüğüm vardı, hala da saklarım, şimdi ise sadece alyans dışında hiç yüzük takamıyorum. Herhalde o yüzden de hiç yüzük yapasım gelmiyor. Misina ile yapılanlardan değil de, ucundaki deliklere bir sürü boncuğun çivi ile tutturulduğu modeli bir deneyeyim diyorum.

Perşembe, Kasım 10, 2005

Denizli - Pamukkale

Bayramda eşimin aile büyüklerini ziyaret için Denizli'ye de gittik. Hani bir gün yolunuz Denizli'den geçerse ve nereleri görelim derseniz, burdan buyrun :

Hierapolis (Pamukkale): Denizli'nin 18 km kuzeyinde yer alır. Antik tiyatro, Apollon tapınağı, büyük hamam kompleksi ve müzeyi gezebilirsiniz.

Laodikeia: Çürüksu (Lykos) ırmağının güneyinde kurulmuş bir antik kent. Şu anda kazıları halen devam ediyor, ancak zamanınız varsa uğranacak önemli yerlerden biri.

Kaklık Mağarası: Denizli-Afyon-Ankara ve Denizli Çivril Karayolu üzerinde, Denizli İl Merkezi’ne 30 km. mesafede Honaz İlçesi Kaklık Kasabası’ndadır. Pamukkale’nin benzeri olan travertenler mağaranın hemen yakınında bulunan Kokarhamam Pınarı ( Haydarbaba Pınarı) sularının mağaraya şelaleler yaparak akması sonucu oluşmuştur. Pamukkale'yi almış, mağaraya taşımışlar gibi.

Pamukkale Kaplıcaları: Pamukkale Kaplıcaları: İl merkezine 18km uzaklıkta bulunan eski Hierapolis kentinin bulunduğu alandır. Travertenler yaratan karstik alanlardan çıkan sular; bünyesindeki kireç çözeltisi, genellikle beyaz renkte ve pamuk balyalarını andıran kalker tüflerini, Pamukkale travertenlerini oluşturmaktadır. Travertenlerde halka açık bir bölüm var, mutlaka ayakkabılarınızı çıkarıp ayaklarınızı sıcak suya sokmalısınız. Ancak dikkatli olun, zemin çok kaygan.

Yukarıdaki bilgileri Kültür Bakanlığının sitesinden aldım : http://www.kulturturizm.gov.tr/portal/destinasyon_tr.asp?belgekod=45867&belgeno=46973&baslik=Detay%20Bilgi

Bilgilerin yanındaki gri italik yazılar benim eklediğim yorumlardır. Yukarıda Denizli'de gördüğüm yerleri yazdım, buraların dışında da bir çok gezilecek görülecek yerler var. Denizli Türkiye'nin en önemli tekstil merkezlerinden biri olduğu için çok kaliteli havlu, çarşaf, bornoz, örtü bulabilirsiniz. Ha bir de Denizli'nin horozu ünlü :)

Salı, Kasım 01, 2005

Bayramlık


Nihayet kendime bayramlık aldım. Hemen ona uygun kolye yaptım. Biraz süslü olmak gerek değil mi? Resimde pek belli olmamış, ama hırkanın desenleri üzerinde kırık boru boncuk işlenmiş. Uygun renklerde inci boncuklarım vardı, ama boru bonculara uyum sağlaması açısından daha farklı boncuklar kullandım.

Kıyafetleri askıya hazırlarken çocukluğumdaki bayramlar aklıma geldi. Bir gece önceden her şey hazırlanırdı. Hele de yeni ayakkabı varsa günlerce masanın üstünde dururdu, ilk olarak bayram günü giyerdim :)

Bayramda epey bir yolculuk bizi bekliyor. 6 saat İzmir, İzmir'deki kısa bir moladan sonra 3,5-4 saatlik bir yolculuktan sonra eşimin aile büyüklerini ziyaret için Denizli'ye gideceğiz. Orda bir gece kalıp tekrar İzmir'e döneceğiz. Pazar günü de İstanbul'a döneceğiz. Yolculuk sırasında 2-3 kitap bitiririm herhalde.

Herkesin Şeker Bayramı kutlarım. Bayram dönüşü kaldığımız yerden devam etmek ümidiyle bana müsade.


Sevgiler

Pazartesi, Ekim 31, 2005

3 Renkli Atkı


Bir dergide buna benzer bir model atkı gördüm, rengarenkti. Ben de bu kadar karışık renkli olmasın, hem de bu senenin moda rengine uyum sağlasın diye resimdeki renklerle yapmaya başladım. Ancak şöyle bir durum var, her akşam ancak 3 tane falan yapabiliyorum. Bu hızla ancak ilkbahara bitirebilirim herhalde :)

Şöyle bir durum da var, farklı akşamlar yaptığım için motiflerin boyutları değişebiliyor. Sıkı olursa küçük, gevşek olursa geniş oluyor. Motifleri birleştirme aşamasında biraz zorlanacağım galiba :)

Esinlendiğim atkının modeli 99 YTL.

Bugün Beşiktaş-Üsküdar vapurunda bir bayanın üzerinde beyaz üçgen bir şal gördüm. Şal Nagice'deki Çilekli tepsi örtüsünün deseninden kenarları saçaklı olacak olacak şekilde yapılmış. Tepsi örtüsünün yarısını (çilekleri uzun uzun duracak şekilde) hayal edin. Soğuklar başlamadan eğer şal, atkı yapma planlarınız varsa bu popüler deseni sadece dantel olarak değil, bu şekilde kullanabilirsiniz. Hatta bence atkı da olabilir ne dersiniz?

Malzemeler :
0 numara tığ( ucu ipi kavrayacak kadar kalın). 3 yumakip (Nako'nun 4 numara şişlerine uygun iplerinden kullandım)

Yapılışı :
9 zincir çekiyoruz, ucunu birleştiriyoruz. Oluşan halka içini doldurmak için başlangıç olarak 3 zincir çekin. Tığa ipi 2 kez dolayın, halkanın ortasından bir ilmek alın. Böylece tığın üzerinde 4 ilmek oldu. Bunları ikişer ikişer örün. Bu şekilde halkayı baştaki zincirle birlikte 20 çubukla doldurun. Başlangıç noktasını birleştirin. Bu 20 çubuk sizin elinizin sıkılığına, ipinize göre değişebilir. Çubukların birleştirdiğinizde dolgunun düzgün olması gerek, eğer marullu oluyorsa çubuklar fazladır, eğer çukur bir şekil alıyorsa çubuk sayısı az geliyor demektir.

Üst sıraya devam etmek için 5 zincir çekin, tığa yine 2 kez ipdolayın. alttaki çubukların için batarak bir ilmek daha alın. Oluşan 4 ilmeği 2şer ikişer bitirin. 2 zincir çekin, ipi 2 kez tığa dolayın, bir sonraki aralığa tığı batırarak 4 ilmek elde edin, 2 şer 2şer bitirin. Bu şekilde üst sırayı tamamladıktan sonra başlangıç ve bitiş yerlerini bitirdiğinizde motif hazır.

Perşembe, Ekim 27, 2005

Gazetelik


Her ay 3-4 dergi alıyoruz. Haliyle salona, oturma odasına taşımak zor oluyor. Hem de biraz ortalık toplansın diye MDFden gazetelik aldık. Üzerini özellikle düz aldık ki, bir şeyler koyabilelim. Mavili gemilerle süslü bir peçetem vardı, onunla peçete dekupajı yapacaktım, ama eşim sade bir şey olması konusunda ısrarlı olunca renk olarak kahverengide anlaştık.

Öyle tek renk olması içine sinmedi, rölyef pasta ve süngerle doku yaparak ahşabı renklendirdim.

Malzemeler
  • Açık ve koyu kahverengi boya
  • Rölyef pasta
  • Spatula ya da eski bir bıçak ya da plastik bıçak
  • Sünger, zımpara
  • Vernik

Yapılışı

  • Rölyef pastayı kenarlara krema kıvamında sürün.
  • Bıçağın yüzeryini pat pat vurarak ya da sıyırarak doku oluşturun.
  • En az bir gece kurumaya bırakın.
  • Mdfnin kenarlarını güzelce zımparalayın.
  • Aşırı sivri uçları temizlemek için rölyef pasta sürülmüş yerde zımparayı hafifçe gezdirin. Fazla hırpalamayın ama.
  • Gazeteliğin her tarafını bir kat açık kahverengi ile boyayın.
  • İyice kuruduktan sonra kenarları bir kez daha güzelce zımparalayın.
  • Ahşap, suyu emdiğinde kabardığından ilk kat boya sonra zımparalandığında daha güzel pürüzsüz hale gelir.
  • İkinci katı da boyuyoruz.
  • İyice kuruduktan sonra koyu kahverenginden bir miktar tabağa döküyoruz.
  • Süngerimizi ıslatıyoruz, ancak hafif sulu olmalı.
  • Süngere siraz boya alıp başka bir tabakta boyayı iyice yediriyoruz.
  • Rölyef pastalı kenarlara güzelce sürüyoruz. Rölyef girintili çıkıntılı olduğu için doku oluşacak.
  • Diğer yerleri de boş bırakmamak için yine hafif sulu süngerimize boya alıp iyice yediriyoruz.
  • bir kenardan başlayıp diğer kenara kadar süngeri hiç kaldırmadan çok hafif bastırarak sürüyoruz.
  • Eğer ara ara sürerseniz dokuda kesikler oluşabilir.
  • Bir de başlangıç ve bitiş noktalarında sorunlar olabilir, onları da belli belirsiz dokunuşlarla düzeltebilirsiniz.

Yorumlarınız için teşekkürler. Önemli bir adımı yazmayı unutmuşum. Her şey bitince, boyalar iyice kuruduğunda vernikliyoruz.

Pratik olması açısından sprey vernik kullandım. Diğer hobi vernikleri gibi olmadığından bayağı kokuyor. Bu nedenle kapalı mekanlarda sprey vernik yapmayın. Dışarda, açık balkonda yapmalısınız. Ben ellerime poşet gidirip sıkıyorum, çünkü ele gelirse zor çıkıyor. Aklınızda olsun.

Topluca Barcelona

Ara ara yazdığım için konu bütünlüğünü kaybettik. Sırasıyla aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz.

Çarşamba, Ekim 26, 2005

Barcelona Gezisinden Son Fotolar

Dali müzesinden dönüşte bir sahil kasabası olan Lloret de Mar'a uğradık. Daha otobüsten iner inmez kendimi Ayvalık, Marmaris'teyim sandım. Caddenin sağı solu hediyelik eşya dükkanları, deniz malzemesi satan marketlerle doluydu. Yolda omzunda havlu, üzerinde tişort-şort, ayağında terlik dolaşan insanlar vardı.

Biz de bir heves hani belki o gün hava güzel olur da, Barcelona'nın denizini test ederiz diye havlu ve mayolarımızı yanımıza almıştık. Tabii ki hava kapalıydı, sahilden serin bir rüzgar esiyordu. Buna rağmen kumsal doluydu, güneşli havalarda plaj tıklım tıklım oluyormuş. Tatil daha bitmeden hasta olmayalım diye ara sokaklarda dolaştık. Bakalım bizim sahilerimize benziyor mu diye denizin yanına kadar gitmeyi de ihmal etmedik. Benzemesine benziyor, ama bizim sahillerimiz daha güzel :D



Turdan döndükten sonra Barselona'daki son akşamımızı değerlendirme için tekrar sokaklara çıktık. Aşağıdaki resimde gördüğünüz yine bir Gaudi eseri olan Casa Mila (Mila'nın evi) ya da dış cephesinin görüntüsünden dolayı bir diğer adı La Pedrera (taş ocağı) olan binayı görmeye gittik.

Gaudi'nin 1906 yılında Mila ailesi için yaptığı eserdir. Şu anda içerisinde yine aynı aileden oturmaya devam ediyorlarmış. Ancak bina tarihi eser olduğu için belediye kanunlarına göre binanın sergilenmesi gerekiyormuş. Binanın ilk katında sergiler düzenleniyormuş. Çatısına da asansör ile çıkılabiliryor. Çatının bir alt katında da bu binanın nasıl yapıldığı ile ilgili çalışmalar, fotoğraflar sergileniyor. Hatta Gaudi'nin kendi el yazısı ile çalışmalarını da görmek mümkün. İçindeki duvarlar da düz değil, hemen hepsi kavisli.



Casa Mila'nın çatısının üzerindeki bacalar da görülmeye değer. Kapadokya'daki peri bacalarına benzemiyor mu?

El Corte Ingles mağazaları için, İspanya'nın Boyner ya da YKM'si diyebiliriz. Ama 3-5 katı büyüklükte, içinde de yok yok. Barcelona'da gezmeye fırsatımız olmadı, kısmet Madrid'deymiş.


Barcelona'daki gezimiz nihayet bitti. Amaaa daha benden kurtulmadınız, daha sırada Madrid var.

NOT : Resimlerin üstlerine tıklayarak daha büyük hallerini görebilirsiniz.

Salı, Ekim 25, 2005

HAYATIMDAN RASTGELE 20 ŞEY

Cimcime beni sobelemiş, sağolsun, haber de vermiş. Yalnız bu sefer ki sobe olayı biraz zor. Hakikaten aklıma ilk gelenleri sıralıyorum. Henüz 20 yapamadım, ama söz en kısa zamanda tamamlayacağım. Kaldığım yerden devam ediyorum.
  1. İşyerinde öğle arasında kaçamak yayıp bloglarda dolaşmak.
  2. Boncuklarla bir şeyler yapıp, ertesi gün ona göre giyinmek.
  3. TV'de sevdiğim dizileri kaçırmamak. Bu aralar Digiturk'un dizimax kanalındaki dizilere takıldım, ev işlerimi ona göre ayarlıyorum.
  4. Sabah tartıya çıktığımda kilomun sabitlendiğini, hatta 300-400 gr daha az olunca pek bi mutlu oluyorum.
  5. Madodan dondurma olsa da yesek(acıktım galiba)
  6. Sabahları uykumu almış olarak uyanınca gün daha dolu dolu geçiyor. Aksi halde akşam olsa da uyusak diye bekliyorum.
  7. Durup dururken başımın ağrıması (bugün ağrıyor, klima falan çarptı herhalde)
  8. Kitaplarım, dergilerim. Hobi dergilerinin yeni sayılarının çıkmasını heyecanla bekliyorum.
  9. Deniz kenarında çay keyfi yapmak. Eğer kafe boşsa gazete, kitap okumak çok keyifli oluyor.
  10. Her türlü kuru yemiş. Nedense badem, ceviz gibi en kalorili olanları seviyorum. Film izlerken çiğdem (İzmir'liyim ya) yemek çok zevkli oluyor.
  11. Ev işlerinde eşimin bana yardımcı olması, hatta ben bi şey söylemeden odasını toplaması.
  12. Gündüz otobüsle bir yerlere gitmeyi seviyorum. Etrafı yolları, tarlaları, köyleri izlemek hoşuma gidiyor. Bir dönem o kadar yoğun çalışıyorduk ki, sabah işe geliyordum, akşam da geç çıkıyordum. Güneşi değil, gün ışığını özlemiştim. Bayram tatilinde 8 saat gündüz yolculuğu yaparak İzmir'e gitmiştim.
  13. Fırsat buldukça yurttan arkadaşlarımla buluşmaya çalışıyorum. Güzel ve maceralı günlerdi. Mezun olduktan sonra tek başıma eve çıktığımda akşamları çok sıkılmıştım. Birlikte makarna yapmalar, çay demlemeler, dedikodu yapmalar hepsi orda kalmıştı. Çok güzel ve komik anılarımız var, hala hatırlayıp gülüyoruz.
  14. Bazı arkadaşlarım nedense kitap gibi uzun uzun yazdığımı söylüyor, 'ki' yi çok kullanıyormuşum. Hadi canım :)
  15. Balkonda renk renk sardunyalarım var, her biri açtığında mutlu oluyorum. Haftasonları onlarla ilgileniyorum, kuru yapraklarını temizliyorum.Bu yaz başıda 2 tane lilyum soğanı dikmiştim, ilk başlarda topraktan çıkan bir filiz var mı diye her sabah bakıyordum. Daha sonraları her sabah tomurcuklar ne zaman açacak diye heyecanla beklemiştim.
  16. Şeker bayramında İzmir ve Denizli'ye gideceğiz. Denizli'de eşimin aile büyükleri var, senede bir kez anca gidebildiğimiz için gelinlerini şöyle süslü püslü görseler iyi olur. Bayramlık almak gerek, ne giyeceğimi bilemiyorum. Acaba kırmızı rugan ayakkkabı alsam nasıl olur?
  17. Çocukluğumda kurban bayramı hep sonbaharları olurdu, ben de bu bayramın hep sonbahar olduğunu düşünürdüm :) Bayramlarda hediye edilen rengarenk mendilleri çok severdim. Bir harçlık olayı var tabii.
  18. Eskiden bahçeli 2 katlı bir evimiz vardı, daha sonra annem babam satıp şehir içinde bir daireye taşındılar. Daha merkezi bir yerde olduğundan onlar için daha iyi oldu.
  19. Eski evimizde bahçe sulama olayını oyun haline dönüştürürdüm. Hortumun ucunu sıkarak yelpaze yapar ya da daha da sıkıştırırak uzak noktalara fışkırtmaya çalışırdım. Tabii bunun sonucunda basınçtan dolayı hortum mustuktan çıkar, her yer su içinde kalırdı :D
  20. Bazen gayet sessiz bir insanım, bazen de böyle çenesi düşük. Dikkat ederseniz, öğlen yazdığım ilk 12 madde gayet kısa, diğerleri daha uzun :D

Ben de Nazlıca, Acemice ve derslerinden bize biraz zaman ayırabilirse Emel'i sobeliyorum.

Pazar, Ekim 23, 2005

Haftasonu Manzaraları

Bu haftasonu hava çok güzeldi, sanırsınız ki ilkbahar gelmiş. Cumartesi sabah erkenden dışarı çıktık. Alışveriş yapmak için Beşiktaş pazarının yolunu tuttuk. Beşiktaş pazarı, eski Ulus pazarına göre daha küçük, ama aradığınız her şeyi uygun fiyata bulabileceğiniz bir pazar.

Pazarın çıkışına doğru bir yerde çuvalların içinde ceviz satılıyordu. Taze ceviz görünce dayanamadım. Şöyle ince kabuklusundan bakınırken yanımızdan duran yaşlı (aman böyle söylediğimi duymasın, kesin çok kızar), bir o kadar da bakımlı, şık bir bayan "şu arkadakinden alın, çok güzel" dedi. Biz de sözünü dinleyip o çuvaldakinden aldık. Fiyatı daha yüksekti, ama kabuğu gercekten o kadar ince ki, eşim avucunda kırabiliyor, ben beceremiyorum. Kırılınca da içi çok kolay çıkıyor, damarlı değil. Aysel Gürel'e önerisi için teşekkür ediyoruz.

Hava güzeldi, hemen eve dönmek olmazdı. İstinye-Yeniköy'e doğru yola çıktık. Sahilde biraz dolaştıktan sonra dönüş yoluna çıktık. Boğaziçi köprüsünde trafik yoğun olduğu için şansımızı Fatih Sultan Mehmet köprüsünde deneyelim dedik. Ordan kaptırdık, Beykoz'un Öğümce köyüne Cam Ocağı'nı görmeye gittik.

Cam Ocağı, şehrin curcunasından uzak bir cam atölyesi. 2 haftalık yoğun eğitim alabileceğiniz gibi, boncuk yapımı, art clay, emay (mine) gibi 2 günlük atölye çalışmalarına katılabilirsiniz. 2 haftalık yoğun program süresinde kampüste konaklama imkanı da var.

http://www.glassfurnace.org/boncuk.htm bu linkten boncuk yapım aşamalarını görebilirsiniz. Cam ocağında satışta olan ürünlerin sergilendiği iki oda vardı, oraları gezdik. Bahçesinde dolaştık. Her yerde camdan yapılmış değişik objeler vardı, fotoğraf makinamı yanıma almadığıma çok üzüldüm.

Fırınların olduğu odanın üstünde bir asma kat yapılmış, burdan aşağıdaki odada ustaların çalışmalarını, camı nasıl şekillendirip vazo yaptıklarını izleyebiliyorsunuz.

Akşam eve vardığımızda epey yorulmuştuk, alışık olmadığımızdan temiz hava çarpmış olabilir :)

Perşembe, Ekim 20, 2005

Pratik Aşure


Ramazan bitmeden, hazır ayıklanmış nar varken aşure yapayım, dedim. Markette dolaşırken Tukaş'ın hazır aşuresi gözüme çarptı. Daha önceden Dr. Oetker'inkini denemiştim, fena da olmamıştı. İçindeki malzemeler daha çeşitli olduğundan Tukaş'ta karar kıldım.

Paketin içindekiler :
şeker, ön pişirilmiş baklagil (buğday, fasulye, nohut), buğday nişastası, kurutulmuş meyve ( kayısı, portakal kabuğu, üzüm, incir, kuş üzümü, elma), ön pişirilmiş pirinç, fındık, badem, çam fıstığı, susam, tarçın.

Yapılışını arkasında yazdığı gibi uyguladım. Biraz kuru üzüm ekledim. 4 su bardağı su veya 3 bardak su, 1 bardak süt diye pişirme önerisi vardı. 2 bardak su, 2 bardak süt şeklinde pişirdim, fena da olmadı.

Yarım saat içinde aşure hazırdı. Ilındıktan sonra buz dolabına koydum, güzelce soğuduktan sonra üzerini nar, ceviz ve tarçınla süsledim.

Afiyetle yedik.

Pazartesi, Ekim 17, 2005

Dali Müzesi


Bu bizim gezi biraz fazla uzadı, biliyorum. Ancak gittiğimiz yerleri hakkını vererek anlatmak için biraz okumam, hatırlamam ve yazdıklarımın doğruluğunu kontrol etmem gerekiyor.

Bugün Figueras'taki Dali müzesinde gördüklerimizi anlatacağım. Eğer Barcelona'ya bir gün yolunuz düşerse mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri. Şu anda İspanya'da Madrid'deki Prado müzesinden sonra en çok ziyaret edilen ikinci müze. Hangisini koyacağıma bir türlü karar veremediğim için fotoğraflar bu bölümde biraz fazla oldu, bu yüzden sayfa biraz geç açılabilir.

Arabanın içinden çektiğimiz fotoğraftan da görebileceğiniz gibi müzeye epey bir kuyruk var. Biz turla geldiğimiz için beklemeden içeri girebileceğiz.


Salvador Dali hakkında kısacık bir şeyler anlatayım : 1904'te Figueras doğan Dali ilk sergisini 15 yaşında açmış. Gerçeküstücülük akımının en ünlü ressamı olup 1989 yılında ölmüştür. Doğduğu kente bir şeyler bırakmak ve yaptıklarını sergilemek için 1974'te şehrin tiyatrosunu yıkarak müzeye çevirmiş. Mezarı da müzenin bodrum katındadır.

Farklı olmayı, dikkat çekmeyi seven Dali resimdeki eski model dalgıç elbisesi ile partiye katılmış. Birden el kol hareketleri yapmaya başlamış, insanlar da onun bu tip davranışlarına alışık oldukları için ne yaptığına pek dikkat etmemişler. Aslında birisi hava aldığı hortuma basıyormuş :)


Dali'nin eserlerini anlamak için biraz araştırmak, okumak gerekiyor. Çekmece, lavabo, geyik boynuzu, ayakkabı gibi alakalı alakasız her türlü malzemeden yararlanmış. Ama her şeyin bir anlamı var. Fizik kurallarını çok iyi biliyor. Her yaptığına baktığınızda sizi mutlaka şaşırtıyor. Bir bulmaca gibi esere saatlerce bakabilir, ilk başta fark etmediğiniz bir çok detay görebilirsiniz. Daha detaylı bilgi için: http://www.dali-gallery.com/

Aşağıdaki 2 fotoğraf, müzenin girişinden. Duvarlardaki değişik objelere bir göz atabilirsiniz. Kayık da Dali'nin denize açılırken kullandığı kendi kayığı.




Aşağıdaki resmi gittiği bir yemekte servis edilecek mürekkep balığını masa vurarak yapmış. Beethoven'in resmi güzel olmuş değil mi? Yakından bakınca balık parçalarını görünüyor.

Diğer resimde de mavi boyaların hikayesi şöyle : Müzenin inşaası sırasında ustalar mavi boyayı devirirler, Dali'ye nasıl söylesek, bu adam delidir, bizi vurur falan diye düşünürlerken Dali gelir ve "ben nasıl düşünemedim, çok güzel, her yere dökün" der. Ayrıca altta görünen diğer resme uzaktan bakınca Abraham Lincoln, yakından bakınca Dali'nin karısı Gala'nın sırttan çıplak resmi var.


Aşağıdaki resimde ise yine 2 resim içiçe geçmiş. Üstü çıplak kadın heykelleri veya kırmızı pelerin, yeşil kravatıyla matador görebilirsiniz.


Pazar, Ekim 16, 2005

Haftasonu Çalışmaları





Havalar artık iyice soğuduğu için haftasonlarını daha fazla evde geçirmeye başladık. Aslında yazlık-kışlık değiştirmek, yorgan çıkartmak gibi daha önemli işler varken kendimi boncuklara kaptırdım. Hemen farkedeceğiniz gibi bu haftasonu çalışmaların halka-çivi değil. Turunculu kolye normal mumlu ip, mavili kolyede ise deri kullandım.

Cumartesi akşam dışarı çıkarken üstüme giydiğim bluz kırmızı beyazdı. Ne taksam diye bakınırken, kırmızılı-beyazlı halka küpeyi yapmak daha kolay bir karar oldu :) Daha sonra turuncu kolyeye takım olsun diye diğer küpeleri yaptım.

Cuma, Ekim 14, 2005

Kase dolusu Nar


Benden size kocaman bir kase dolusu nar. Böyle ayıklanmış narı kim kaşık kaşık yemek istemez ki?

Afiyet olsun.

Nar Ye


Bu ayın Yemek Etkinliğinin meyvesi Nar'dı. Nar şurubu, nar suyu, güllaç ve aşure üzerinde nar ya da nar ekşili tarifler dışında başka bir şey bulamadım.

Aslında bu tip bir etkinliğin olması çok güzel, çünkü farklı illerde, ülkelerde yaşayan arkadaşlarımız var. Böylelikle narlı değişik tarifler öğreneceğimiz için çok şanslıyız.

Dilek'in blogundan narlı tarifleri okumak için burdan buyrun : http://dilekce.blogspot.com/

Hediye Kolyeler



Bu kolyeler de iş yerinde arkadaşlara yaptığım kolyelerden.

Dün akşam evde küçük bir kızlar partisi vardı. Bir arkadaşımı kırmızı bpncuklardan yapılmış bir kolye, diğerine pullarla yapılmış şıkır şıkır bir küpe hediye ettim, ama fotoğraflarını çekmeyi unutmuşum. Eğer bu mesajı okuyorsanız bi ara getirin de fotoğraflarını çekeyim bari :) İyi günlerde kullanın.

Pazartesi, Ekim 10, 2005

Girona

Gezimizin 3. gününde Girona-Figueres ekstra turuna katıldık. Bugünkü turun planında Girona, Figueres'teki Salvador Dali müzesi ve zaman kalırsa Costa Brava'da (vahşi kıyı) bir sahil kasabası Lloret de Mar var.

Tur ücreti 50 euro. Bu yerlere kendi imkanlarınızla gidebilirsiniz. Dali müzesinde grup girişleri için önceden randevu alınması gerekiyor. Bu şekilde planlı gittiğimiz için dışarıda sıra beklememiz gerekmedi. Ayrıca tur programında olmamasına rağmen rehberimiz otobüs şöförünü ikna edip Lloret de Mar'ı görmemizi sağladı.

Sabahın erken saatlerinde yola çıktık. 1-1,5 saatlik yolculuktan sonra sahilden 20-30 km içerde olan Girona'ya vardık. Bir kahve molasından sonra şehrin Ortaçağ'dan kalma ara sokaklarına daldık. Fotoğraflardan da görebileceğiniz gibi hava yine kapalı :(


Eski bir Roma şehri olan Girona (Gerona), diğer Roma şehirlerinde olduğu gibi nehir (Rui Onyar) kıyısına korulmuş. Bu şekilde şehrin savunması daha kolay oluyormuş. Şehre saldıran askerlerin kolay ilerlemesini engellemek için ara sokaklar dar yapılmış.




Not : Resimlerin üstlerine tıklayarak daha büyük hallerini görebilirsiniz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...